height="600" src="http://www.flatcast.com/de/Player.aspx?sid=338122" width="800"> > < /div>

31 Temmuz 2011 Pazar

ENDÜSTRİYEL BEŞİKTAŞ

Sporda endüstrileşmenin müthiş bir ivme kazandığı bu dönemlerde, tüm takımlarımızın popüler deyimle PR çalışmaları yapması olağan karşılanabilir. Çünkü insanların ilgisini çekmek, spora ayrılan bütçelerden daha çok pay almak ve hatta yeni kaynaklar yaratabilmek bu endüstrileşmede ileri taşıyabilir size. Fakat bir de sporun doğası gereği olması gerekenler, belli değerler ve daha çok amatör şubelerde vücut bulan bir “ruh” vardır. Bu ruh , hiç anlamadığımız bir branşta dahi takımımızı destekleme güdüsünü aşılar bize. Önce destek için gidilen bu amatör branşlar, zamanla ilgi alanlarımız bölümünde yer alınca, endüstrileşmenin aslında o kadar da “ruh” kavramıyla hoşlaşmadığını fark


Bu zıtlaşmanın sebebi belki “ruh” tanımında anti kapitalizm’in en başta yer alması temeldir. Fakat sporda endüstrileşme o kadar vahşidir ki ilk öz değerlerinizi sizden çalar. Eğer bu süreçte gerekli tepkiyi koyamazsanız, yani başarılar uğruna özünüzden vazgeçerseniz, kendinizi kapitalizmin kucağına bırakmışsınız demektir. O saatten sonra amatör ruhunuzun başına gelecek bütün olaylar maddiyatla ilgilidir. Şöyle ki ; yendiğinizde kulübünüzün iddaa’dan kaç para kazandığını, bilet hasılatını önemsersiniz. Şampiyonluk sizin için bilmem kaç trilyon gelir kapısı demektir. Bu da daha iyi oyuncular, daha gözde transferler ve kulübünüzün adını daha çok duyurmak demektir.


Nelerden vazgeçersiniz peki bu endüstrileşmek uğruna ? Salt galibiyet düşünen bir zihniyet, o gün kaç altyapı oyuncusu sahada umursar mı? Ya da son saniye basketini kimin attığının ne önemi vardır? Bu sonuç odaklılık, şimdi bize masal gibi gelen Spor Sergi geleneğini, Koraç Kupası’nı kaybettikten sonra ağlayan Aydın Örs-Petar Naumoski ruhunu, ve en önemlisi kendini paraya odaklamış gençlerimizi kaybettirir.
Bu kadar laf kalabalığından sonra şunu özetlemeliyim : Bugün Kobe Bryant eğer Beşiktaş’a gelecekse dünyanın her bir tarafında Beşiktaş ismi anılacaktır. Bu reklamı hiçbir maddi güçle de yapamazsanız, doğru. Peki siz kendinizi Ayşe Cora’nın ailesi ve onu bugünlere getiren antrenörleri yerinde koysanız ya da Murat Kutlu ve Buğrahan Tuncer’in, bu çocukların geleceklerini şekillendirme misyonunu üstlenmiş kulübün en fazla 1 senelik bir tanıtım için, bu kadar zamanın emeğini çöpe atmasını nasıl karşılardınız ?


Kim bilir kimler gelip geçmiştir Galatasaray Kadın Basketbol Takımı’ndan. Ne oyuncular ne yıldızlar. Ama hangimiz Kaptan-ı Derya’yı ( Derya Özyer) unutabiliriz. Ayşe Cora, Beşiktaş’ın Kaptan’ı Derya’sı olmalıydı, olacaktı da. Buğrahan Tuncer, altyapı turnuvalarında neredeyse triple-double seviyesinde istatistikler tutturdu. Bir altyapı oyuncusu daha ne yapabilir ki, yönetiminin gözüne girmek için. Bu kadar mı kolaydır, yılların emeğinden vazgeçmek ?
Şimdi oturup düşünelim. Şayet transferler gerçekleşirse 15 yıl sonra yine konuşacağız Beşiktaş’ın Kobe Bryant transferini. Ama unutmayalım ki Beşiktaş hem kadın hem erkek takımına 15 yıl hizmet verebilecek iki değerini kaybetmiştir.

İki “ruh” daha endüstri karşısında yenik düşmüştür…

26 Mayıs 2011 Perşembe

Tadı Damakta Bırakan Bir Seri: Banvit-Olin Edirne

Ligin organizasyon ve oluşum açısından en çok ilgi çeken iki takımının eşleşmesi de kendilerine yakışır oldu. 5. maça kadar uzadı ve seri içinde iki takımda büyük düşüşler ve patlamalar yaşadı. Ev sahibi olma avnatajlarının gidip geldiği, bazı maçlar hücumda bazı maçlarda da savunmada büyük işler çıkartan iki takımdan seriyi kazanan taraf Banvit oldu ve kendini yarı finale attı.

Normal sezondaki ilk karşılaşmayı kazanan taraf 70-62 ile Banvit olmuştu. Banvit'in kadrosunda Graves'in olması, Olin'de Seibutis'in olmayışı ve sezonun henüz başı olması gibi değişik parametreler olsa da bu maçta Banvit özellikle 3.çeyrekteki performansıyla galip gelen taraf olmuştu.

İkinci maça kadar geçen süre içinde tabi ki performans değişiklikleri ve kadro değişiklikleri oldu. Şöyle ki; Olin belki de kendisinden hiç beklenmeyen bir performansla ligin kaliteli takımlarına kök söktürürken, Banvit'te Orhun Ene'nin yerleştirdiği sistemi tamamıyla benimseyip emin adımlarla ilerliyordu. Bu süreçte iki takımda da öne çıkan isimler oldu. Barış Ermiş'in oyunu yönlendirme, kritik zamanlarda sorumluluk alma gibi özellikleri Banvit'e müthiş bir katkı sağlarken, Olin Edirne'de Seibutis muazzam hücum performansları göstererek, takımının en çok ihtiyaç duyduğu anda sorumluluğu alıp galibiyetler getirdi.

Edirne'de oynanan ikinci maçta Seibutis 18 sayıyla öne çıkarken, Doliboa yarattığı eşleşme problemini iyi değerlendirmişti. Olin özellikle 2.ve 3. periyotlardaki sert savunmasıyla da maçı koparmış ve 74-60 kazanmıştı. Normal sezondaki iki maçta da göze çarpan şu olmuştu. İlk maçı kazanan Banvit'in oyun kurucusu Barış Ermiş, Can Akın'a göre daha kontrollü oynamıştı ve takımını iyi yönetmişti. Bu da skora yansımıştı. İkinci maçta ağır basan taraf Can Akın olunca da kazanan taraf Olin Edirne olmuştu. Topu daha iyi paylaşan tarafın az skorlu geçen bu maçlarda öne çıkması da hücum ribaundu ve kolay sayılar kadar önemliydi.

Normal sezonun sonunda Olin 7.sıradaydı ve rakibi ya Galatasaray ya da Banvit olacaktı. Olin tarafı iki maçta da yendiği Galatasaray'ı isterken, son hafta maçları sonunda Banvit'le eşleşti.  0-0 başlayan seride Banvit ligi 2.sırada bitirdiği için ilk iki maçı evinde oynama avantajınıda elinde bulunduruyordu.

Play-off ilk maçında Olin Edirne 3 çeyrek geride götürdüğü maçı son çeyrekteki 27-13'lük skorla önce uzatmaya götürdü, uzatmadan da 87-84'lük bir galibiyet çıkardı. Lig maçlarında da olduğu gibi Samardjiski, Banvit uzunlarına karşı bütün maç faul problemi yaşadı. Bu sebepten dolayı daha fazla süre alan Davud Kamer ise çok büyük oynadı bu maç ve Seibutis'le beraber galibiyeti takımına getirdi. Hücumda birebirlerinden bulduğu sayıların dışında, içeriden dışarı yaptığı paslarla da takımın geri kalanına uygun pozisyonlar yarattı.  Banvit 3 çeyrek iyi oynadığı maçın son çeyreğinde Olin'in serilerine yanıt veremedi. Hücumdaki acelecilikleri, kendi potalarına hızlı hücum sayısı olarak geri döndü. Barış Ermiş'in  maçın genelindeki kötü performansı da bu direncin gösterilememesine büyük oranda etki etti.

İkinci maçta daha derli toplu bir Banvit vardı ve maçın başından sonuna kadar konsantrasyonlarını da hiç düşürmeden etkili bir oyun oynadılar ve 77-59 kazanarak Edirne'ye 1-1 eşitlikle taşıdılar seriyi. Samardjiski'nin yine faul problemi yaşadığı maçta Barış Ermiş 15 sayı 6 asistle galibiyete ciddi bir katkı verdi.

Edirne'deki ilk maçta Banvit Dixon'dan yoksun çıktı.Maçın başından sonuna kadar heyecan hiç düşmedi ve Banvit 68-62 galip gelen taraf oldu. Seibutis'ten 25 sayı, Can Akın'dan 12 sayı 8 asist gibi play-off'da fark yaratacak katkılar alan Olin üç uzunundan toplam 17 sayı bulabildi ve faul problemi yaşayan bu uzunlar Lance Williams'ın 23 sayısına engel olamadı. Golubovic'te çok kritik anlarda 10 sayı üreterek yakın giden skorda takımını öne taşıdı. Fakat maçın kahramanları son 2 dakikada ürettiği 3 asistle Barış Ermiş ve yine maçın son bölümünde 2 top çalma 1 hücum ribaundu yapan Erol Can Çinko oldu.

Dördüncü maç Olin için ya tamam ya devam niteliğindeydi. Bu durumda oyunculara tamamıyla yansımış görünüyordu. Çünkü 3 maçta toplam 9 sayı üreten Reha Öz 13 sayı, kısıtlı süreler alan Ginevicius 4/4 üçlük isabeti ve koç Gökhan Taştimur'un eşleşme problemi yaratması için görev verdiği Caner Ercan 15 sayı üretince Banvit bu kadar ekstra performansın altından kalkamadı. Maçın başında farkı açan Olin, rakibine kolay hücum şanslarıda vermeyince Banvit dış atışlara yöneldi. Yüzdeler de düşük olunca Olin 81-52 ile çok rahat bir galibiyet aldı ve seriyi son maça, Bandırma'ya taşıdı.

Serinin son maçında Banvit ilk devre Lance Williams'ı hücumda çok kullandı ve serinin klasikleşen olayı Samardjiski'yi faul problemine soktu. Bu dönemde Williams'tan da yüzdeli hücumlar alan Banvit maçın özellikle üçüncü periyotunda Simmons'u da ekleyerek plana müthiş bir patlama yaptı. Alan savunmasına çözüm üretemeyen Olin bu çeyrekte sadece 8 sayı üretebildi. Tüm sezon 3.çeyreklerde gösterdiği etkili performanslarla galibiyetler alan Olin, bu sefer kötü oynadığı bir 3.çeyrekle maçı ve seriyi kaybetti. Takımın yıldızı Seibutis 28 dakika oyunda kalmasına rağmen sadece 5 top kullandı ve takımının alan savunmasına hücum etmekte güçlük çektiği dakikalarda bir farklılık yaratamadı. 71-60 kazanan Banvit, yarı finalde Galatasaray'ın rakibi oldu.

Maçların kısa özetlerini, önemli noktalarını ve istatistiklerini vurgulamaya çalıştım. Bunların dışında da seriyi anlatabilecek noktalar var. Öncelikle Olin Edirne büyük bir takdiri hak ediyor. Çok derin olmayan bir kadroyla, sürekli faul problemi yaşayan bir uzunla bu seriyi 5.maça kadar taşıdı. Seri içinde ve maçların içinde çok etkileyici performanslarda gösterdiler ama Seibutis'i dinlendirme ve Samardjiski'ye alternatif üretme konusunda problemler yaşadılar. Yine de seriyi kazanmaları benim açımdan bir sürpriz teşkil etmeyecekti. Onlar çok doğru bir oluşum içindeler. Taraftarlarıyla, projeleriyle ve şehirin desteğiyle daha da ileri gideceklerinden bir şüphem yok; Seibutis ve Samardjiski'yi kadrolarında tutma şartıyla. Çünkü bu iki oyuncu üzerine takım kurulabilecek oyuncular ve eğer bunları kaptırırsanız, yerine getireceğiniz yabancıları, takviye etmek zorunda olduğunuz yerlilerle kaynaştırmak ve uyumu yakalamak, beklentilerinde artacağı önümüzdeki sene bu kadar kolay olmayabilir. Yine de kendilerini tebrik ediyorum ve başarılarının daimi olacağına inanıyorum.

Gelelim serinin kazananı Banvit'e. Onlar zaten Olin Edirne'ye örnek olabilecek düzeyde bir organizasyona ve istikrara sahip. Orhun Ene'nin doğru ve paylaşımcı basketbolunu oynayan Banvit, yabancılarından azami katkıyı almayı da biliyor. Barış Ermiş'in önderliğinde ne zaman vitesi arttıracağını da bilen takımda, zaman zaman genç oyuncular Yiğitcan, İzzet, Erol Can ve Şafak önemli süreler ve sorumluluklar alıyor. Gençler ellerinden geleni fazlasıyla takıma katıyor ve hem kendileri bu kritik maçları oynayarak tecrübe kazanıyor hem de takımlarını ileri taşıyorlar. Dixon'u takıma monte etmek isterken, sıkıntılı dönemler yaşadılar, bazen kendi kimliklerinin çok dışında bir basketbol oynadılar ama tekrar doğru yaptıkları işleri hatırladılar. Galatasaray serisinde başarılar Banvit'e...

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Doğru Planlama ve İstikrar: Genç Banvitliler

Bir önceki yazıda yaşadığım nefret kusmasından sonra bence turnuvanın en keyifli yanıyla başlayacağım basketbolu anlatmaya. Genç Banvitliler takımı, belki favori gelmediler turnuvaya ama herkese müthiş bir basketbol  izlettiler ve harika bir organizasyon ürünü olduklarını gösterdiler. Ben de yakalayabildiğim ölçüde size anlatmaya çalışacağım.

Bir kere her şeyden önce bir Genç Banvitliler realitesinden bahsetmek lazım, hem de uzun uzun. Üç maçlarını da kazanmaları ciddi bir başarıdır. Çünkü bu takım tecrübeli iki uzun Ufuk Gürgen ve Marko Kolaric dışında 90-91-92 doğumlu oyunculardan kurulmuş, sonuç odaklı olmadan, oyuncu yetiştirmeyi, doğru basketbol oynamayı hedefleyen bir takım. Bunu nereden anladığımı sorarsanız, molalarda, periyot aralarında ve oyuncu değişikliklerinde, yani kısaca her fırsatta koç Ahmet Gürgen oyuncularına yanlışlarını söyleyip, doğrusunu anlatma işini bıkmadan, usanmadan yaptı. Kaliteli olmalarının yanına, çok da ahlaklı ve düzgün sporculardan kurulmuş bir takım olmaları onlara ayrıca saygı kazandırdı.

İşin teknik kısımlarına gelirsek; ilk söylememiz gereken sanırım, Genç Banvitliler takımının diğer 3 takıma göre boy ortalamasının çok yüksek olması. Neredeyse her eşleşmede bir kafa yukarıda oynuyorlar.Ayrıca Ufuk Gürgen ve Kolaric'de boy avantajı dışında kuvvet olarak da sağlam pivotları olmayan diğer takımlara ağır basıyor. Bunun dışında yardım savunmasını çok iyi yapan, Banvitliler özellikle tam saha baskısında da çeşitli varyasyonlar deneyerek, rakibini şaşırtabiliyor.

Oyuncuları teker teker ele almak gerekirse, ilk sırayı tartışmasız Erol Can Çinko'ya vermek gerekir. Üç maçı 25 sayı ortalamayla bitirdi. 30/15 gibi bir üçlük yüzdesi tutturdu. Bunlar istatistik olarak başlı başına ilgi çekici fakat benim değinmek istediğim durum çok başka. Maçları çıplak gözle izlemek, hatta bazı maçlar bench arkasında izlemek farklı şeyleri görmemi de sağladı. Mesela Erol Can Çinko'nun molalarda takımını nasıl motive etmeye çalıştığını, hücumda eline geleni değil, takımının ihtiyacı olan şutu attığını, savunmada kendini hücuma saklama peşinde olmadan nasıl konsantre olduğunu görebildim. Genç Banvitliler'in akıbeti ne olur bilemem ama Türk basketbolu, saha dışında da çok düzgün ahlaklı, önce iyi bir sporcu daha sonra da çok başarılı bir şutör kazanmaya çok yakın.

Bir başka beğeni toplayan oyuncu İzzet Türkyılmaz. Ki İtalyan basketbolunun efsanesi Fucka'ya benzerliğinden dolayı nam-ı değer Fucka İzzet. Fucka'ya sadece yüzüyle, boyuyla,kollarının uzunluğuyla benzemiyor İzzet. Hücumunun çeşitliliği de Fucka benzerliğinde. Perdelemeden çıkıp 3 sayılık basketler bulabildiği gibi, penetreler üzerinden, bire birlerden , hızlı hücumlardan ve bence çok başarılı olduğu hücum ribaundlarından rahatlıkla sayılar üretebiliyor. Vurduğu jeneriklik smaçları ise salonda olup da görmeliydiniz.

Genç Banvitliler, misyonu oyuncu yetiştirmek olan bir kulüp. Ama o kadar düzensiz ve hatalı yönetilen takımlar, büyük bütçeler var ki  bu çocuklar ilk turda 3/3 yaptılar ve Eskişehir'de bir galibiyet çıkartırlarsa lige çıkmayı garantileyecekler. Sonrası için çeşitli söylentiler var. Özellikle Kayseri ve Eskişehir'den bazı takımların Genç Banvitlileri satın almayı istediğine yönelik. Banvit Spor Kulübü ise bizim potansiyelimiz iki takımı da birinci ligde kaldırır diye açıklama yaptı. Birinci Lig'e çıkılması durumunda oyuncu yetiştirme misyonunda bir farklılık olacak mı? Bunların hepsini yaşayıp göreceğiz ama ortada şöyle bir şey var ki bu takım bütün takdirleri hak ediyor.

Son paragramı da UniBanvit grubuna açıyorum. Bu kadar seyirci olaylarının çıktığı turnuvada tamamıyla takımlarına odaklanmış, tertemiz Üniversite genci hepsi. Diğer taraftar gruplarına da sürekli yapıcı yaklaşıp onların da takdirini alan çok samimi bir gruplar. Kendilerine de bu centilmenliklerinden ve takımlarına desteklerinden dolayı tebriklerimi sunuyorum.

"Ne Kadar Da Kötü Bir Spor Ülkesiyiz" Demeyen Bizden Değildir

Türkiye Basketbol İkinci Ligi'nde dörtlü finaller öncesi bir yazı yazıp, elimden geldiğince bir ön bilgi vermeye çalışmıştım. Turnuva başladı ve birbirinden keyifli, tadına doyulmaz maçlar oynandı. Ben  turnuvanın organizasyon sıkıntılarını, genel eleştirilerini yapıp biraz canınızı sıkıp, lanet olsun bu ülkede yapılan spora dedirteceğim size.

Öncelikle turnuvanın bir TBF TV harici bir yayını olmaması, turnuva tarihi aylar önceden belliyken, hiç bir tanıtım yapılmaması, maç saatlerinin 2 gün önce açıklanması, belki de bu yüzden iddaa bültenine girememesi turnuva öncesi sıkıntılardı. Çünkü iddaa bültenine girmek veya TV yayını kulüpler için çok önemli gelirler ifade ediyor. Düşünün ki iddaa programına giren her basketbol takımı kaybetse bile 40 Bin Lira para kazanıyor.

İlk gün heyecanıyla salona gittiğimde elbette 10 bin kişi beklemiyordum karşımda. Maçlar saat 17.00'de başlayacaktı ve ben 16.00 gibi salondaydım. Tam biletimi verip girmeyi düşünürken bir sürprizle karşılaştım. O da daha içeri seyirci alımının başlanmamış olmasıydı. Maçın başlamasına 1 saat kala hem de turnuvanın ilk gününde kapıların açılmamış olmasını ise görev bölümü,toplantı,temizlik gibi çok komik sebeplerle açıkladılar.

Günün ilk maçında yaşananlar ise tam bir fiyaskoydu. Kepez Belediyesi-Selçuk Üniversitesi maçının devre arasında, salona girdiklerinden beri birbirlerine ağır küfür eden iki takımın taraftar grupları birbirine girdi. Biz kapı da didik didik aranırken, bir Kepezli taraftar içeri bıçak sokmayı başarmış ki etrafa çok rahatlıkla sallayabildi. Salonda polis yoktu, güvenlik görevlileri de az sayıda olunca kavgayı ayırmak güç oldu. Polis daha sonra salona geldi ve tampon bölge oluşturdu. Maç çıkışında da kavgalar devam etmiş, Selçuklu taraftarla Kepez'in takım otobüsünü taşlamış.

İkinci günde yaşanan olaylar bambaşka konular içeriyordu. Çünkü ilk günkü olaylardan ders alınmış olacak ki salonda yoğun polis önlemi vardı. İkinci günün olayı ise, kimin içeri alınıp kimin alınmayacağı konusundaydı. Evet bende kapıda şahit oldum, hakem kartlarıyla falan içeri girilmeye çalıştığına. Bunlara önlem de almak önemli. Çünkü elinizdeki bir malı pazarlamanız gerekiyor fakat bu pazarlamayı yaparken 25 yıllık antrenör Murat Özyer'i antrenörlük kartıyla içeri almamak, salona girerken kendisini ayakkabısına kadar aramak ayıptır, izansızlıktır. O kadar basketboldan uzak insanlar görev yaptı ki Yalçın Granit'i aramaya kalkan görevliler oldu. Ama aynı salonda devre arasında taraftarlar bu sefer kantin bölümünde birbirine girdi.

Sezon içinde yaşanan kavgadan dolayı bütün maç "Hacettepe köpeğine" diye tezahürat yapan Selçuklu taraftarlara ise herhangi bir uyarı veya anons gelmedi. Diyeceksiniz ki, neler neler söyleniyor buna anons mu gerekir? Ama hatırlatırım ki Galatasaray taraftarları "Turgay Demirel İstifa" diye bağırdıkları için 2 defa anons yapıldı geçtiğimiz hafta. Hangisinin düzeyli bir protesto, hangisinin hakaret içerdiğini de size bırakıyorum.

Hacettepe Üniversitesi- Selçuk Üniversitesi maçında da saha içinde oyuncular gerginlikler yaşadı. Tribünleri tahrik edecek hareketler de oldu ama tam maç olaysız bitti derken bu sefer soyunma odalarının olduğu bölümde iki takım oyuncuları olay çıkarmış. Hacettepe cephesinin iddiası şu; Selçuklu birkaç oyuncu küfür etmişler, karşılık bulamayınca da iyice hırslanıp soyunma odasını basmak istemişler. Hacettepe yöneticileri de soyunma odasının kapısını kitleyip olaya karışmamış. Selçuk cephesinin iddiası da , maç bitip soyunma odasına giderken zaten moral bozukluğu da üstümüzdeyken, Hacettepeli oyuncular ağır küfürler ettiler. Biz de bunun üstüne tepki gösterdik. Artık hangisi doğru hangisi yanlış iki tarafın vicdanına kalıyor.

Gelelim üçüncü ve İstanbul ayağının son gününe. Bugün artık herşeyin zıvanadan çıktığı bir gündü. Turnuvada kritik maçlar vardı bu yüzden her takımın taraftar sayısı diğer günlere göre daha fazlaydı. Kapılar maç başlamadan 20 dakika önce açıldığı için bütün takımların taraftarlarını görme fırsatımız oldu. Selçuk taraftarlarının bazıları ( Üniversiteden gelmeyenler ) otobüslerden inemediler, çünkü o kadar sarhoşlardı ki önlerini göremiyorlardı. Dışarıda yine Kepez taraftarlarıyla karşılaşıp kısa süreli kavga etmeleri artık turnuvanın şanından sayıldığı için yine anlatmıyorum. Salona girişler yine gecikti ve kimi alacakları kimi almayacakları konusunda yaşanan sıkıntılara bir çözüm bulamadılar. Son gün yepyeni bir uygulama geldi, o da bozuk paraları toplamak.

Polis önlemleri üst düzeydeydi. Maçlar art arda olduğu için kim nerede oturacak, nasıl giriş-çıkış yapacak belirlenmişti. Bu yüzden taraftar bazlı bir sorun çıkmadı. Sorun büyük ölçüde saha içindeydi. Son haftaların en tartışmalı hakemi Engin Kennerman Genç Banvitliler-Selçuk Üniversitesi maçının baş hakemiydi. Yine verdiği, vermediği kararlarla, oyunculara ve antrenörlere tutumuyla bütün antipatikliğini gösterdi. Faulü yanlış oyuncuya yazıldığına itiraz eden Ahmet Gürgen'e abartmıyorum bir fırçası vardı ki ben oturduğum yerde utandım.

Evet bu 3 günde yaşanan ne kadar kötü, ruh sıkıcı, bu ülkede spor yapmanın, izlemenin ne kadar çirkin bir şey olabileceğini anlattım. Ama bir sonraki yazımı izlerken emin olun ki bu kadar şeye rağmen biz böyle oyuncular ve oyunlar çıkartabiliyorsak önümüz çok açıktır diyeceksiniz, seni temin ediyorum.

30 Nisan 2011 Cumartesi

Celtics- Heat Eşleşmesi

Serilere girerken, olasılıkları düşünürken, ortaya bazı senaryolar koyarken, tabii ki biraz normal sezon karşılaşmaları kadar geriye gitmek gerektiğini düşündüm. Sonra da biraz daha geriye gidip, LeBron James'in Celtics'ten ne kadar çektiği de aklıma geldi. Hazır yarın seri başlamadan biraz istatistik, biraz tarihsel özet ile bir ortaya karışık yapayım dedim.

Hatırlarsak James Cavs formasıyla da benzer maceralar yaşamıştı iki kere. Celtics 2008'de şampiyonluğa koşarken karşısına James ve ekibi çıkmıştı. James seri boyunca tavan ve taban yapan rakamlar gösterdi bize. Örneğin ilk maç, 12 sayı 10 top kaybı, altıncı maçta 32 sayı, yedinci maçta 45 sayı ile oynamıştı. Aynı maçta (yedinci maç) Pierce da kırklı sayıları geçmişti ve mükemmel bir düello izlemiştik. Geçen sezon ise, Cavs bu sefer Celtics'e altı maç dayanmıştı ve altıncı maçta da LeBron 27 sayı 19 ribaund ve 10 asist yapmıştı, fakat seri o maçla bitmişti. Hatta o maç James'in Cavs forması ile son maçı olmuştu, maçın çıkışında formayı çıkardıktan sonra gideceği konuşulmaya başlanmıştı. İşte oralardan geldi, şu an Heat takımıyla, bir yüzük macerasında daha Celtics karşısında. Üçüncü kez bunu deneyecek. Hatırlatayım, ne kral James, ne de D-Wade kariyerlerinde Celtics'i eleyemediler.

Celtics sezonu 3-1 önde kapadı Heat karşısında ve yedinci maçtaki ev saha avantajına sahip olacaklar (eğer oynanırsa). Gerçi ilk iki maç Miami'nin sezon başındaki karanlık zamanlarına denk geldi ama galibiyet galibiyettir. Heat de son maçı uçurum farkıyla kazandı. Bu seriye baktığımızda ise, Heat'in ilk beşi çok önemli, yani Chalmers-Bibby ve Anthony- Big Z (Ilgauskas) arasındaki seçimler takımın karakteri açısından çok etkili olacaktır. Bunun dışında da, üç sayılık isabet oranları da Celtics'e karşı %28 şeklinde idi. Ray Allen'ın  Knicks serisindeki referanslarına bakarsak, Heat'ın da üçlük olarak Celtics ile yarışabilmesi bu anlamda önemli.  Tabii Heat takımının maçın son dakikalarında, maç kazanacak şutları sokamamaları başlarına başka dertler açabilir. Maçlara da zaten iyi başlamıyorlar. Aradaki dönemde yakaladıkları serilerle maçı çeviriyor veya maça tutunuyorlar.  Celtics takımının tecrübesini ve maç sonlarında bunu nasıl kullandıklarını düşünürsek, demek istediğim ortaya çıkacaktır. Aklıma gelmişken bahsedeyim, Bosh da geçen seriyi çok iyi oynadı. Eğer sakatlıktan geri dönme ihtimali olan Haslem da dakikaları paylaşabilirse, Heat uzunları Celtics uzunlarını dengeler rotasyon derinliği açısından.

Boston'un avantajları ise, her zamanki gibi TD Garden, tecrübe ve savunma olacaktır. Pozisyon açısından bakarsak da Garnett- Bosh, Pierce- James, Allen- Wade gibi eşleşmeler çok başa baş görünüyor kağıt üzerinde. Perkins'ten sonra, yumuşak karnı pota altı olan  Celtics için bu sorun olabilir dememiz zor, çünkü Heat için aynı pozisyon içler acısı durumda sezon başından beri. Dampier'ın ilaç olacağını düşünmek de komik biraz (aklıma hep serbest atıştan yaptığı airball geliyor !). Kalan pozisyon da da Rondo farkıyla Celtics önde. Rondo geçen seride gerçekten çok iyi oynadı (19 sayı 12 asist ve 7.3 ribaund). Bu seride de böyle oynarsa, savunmada da etkin olursa (Rondo'nun LeBron savunması konusunda bakınız geçen seneki Cavs- Celtics eşleşmesi) ben Celtics'i birkaç adım önde görüyorum seride. Ayrıca sadece oyun kurucu değil, Allen çoğu zaman sezon içinde Wade'i deyim yerindeyse bitirmişti. Wade Celtics karşısında sezon içinde dört maçın toplamında 12.8 sayı ve %30'un altında isabet ile inanılmaz kötü oynadı. Şayet bir de Shaqtus takıma katılıp sağlam bir katkı yaparsa kısa süreli de olsa (dün çalışmalara katılmış biraz biraz) seri 4-2 Celtics lehine sonuçlanır diye düşünüyorum.

24 Nisan 2011 Pazar

NBA PLAY-OFF İLK TUR


NBA Play-off ilk tur serilerinde 3.ve 4. maçlar geride kalırken oluşan genel tabloyu bir gözden geçirelim. Benim açımdan özellikle maç sonuçlarında çok fazla sürpriz yaşanmadığını söyleyebilirim. Lakers’ın ilk maçta kendi sahasında Hornets’e yenilmesi, benim gibi serinin 4-0’la biteceğini düşünenler için şaşırtıcı oldu. Bir diğer sürpriz ise Chicago-Indiana serisinde gerçekleşti. Diğer serilerde ise aşağı-yukarı birbirine denk takımların mücadelesi vardı. Bu yüzden çıkacak hiçbir sonuç çok şaşırtıcı olmazdı zaten.Gelin şimdi tek tek serileri yorumlayalım.

Chicago-Indiana: (3-1) Maçlar başlamadan önce Bulls’un 1 maç verebileceğini düşünüyordum. Evet tahmin ettiğim gibi skor 3-1 ve seri Chicago’ya taşındı. Ancak Indiana’nın Bulls’u bu kadar zorlayacağını kimse ön görmemişti. Chicago’nun kazandığı 3 maç ortalama 5 sayı farklarla sona erdi ve özellikle ilk maçta Bulls’un maçı olağanüstü bir geri dönüşle kazandığını belirtmekte yarar var. Pacers’ın kazandığı tek maçta da ilk maçtakinden daha etkileyici bir geri dönüş yaptılar ancak bu sefer yeterli olmadı. Yani aslında 3-1 yerine bambaşka bir skorla karşılaşabilirdik. Play-off’a 8.sıradan giren bir takım karşısında bu kadar zorlanmalarının en önemli sebebi hücum. Savunmada hiçbir zaman geri adım atmadılar ve zaten genel karakterlerinde bu yok. Fakat hücumda tamamen D.Rose’un eline bakan bir takım haline geldiler. Rose elinden geldiğince bu yükü en iyi şekilde omuzluyor fakat kaybettikleri maçta olduğu gibi onun da yeterli olmadığı maçlar var kuşkusuz.Boozer’ın hücumda bir nebze Rose’u rahatlatması düşünülebilir fakat onun da özellikle play-off’lar söz konusuysa sorumluluktan kaçtığına çok kez şahit olduk. Seri 4-1 bitecektir fakat Chicago’nun en iyi ihtimalle konferans finaline yükseleceğini, daha ileriye gitmesinin mümkün olmadığını düşünüyorum.

Miami-Philadelphia: (3-0) Tüm eşleşmeler içinde üstünlüğün en net göze çarptığı seri buydu sanırım. Miami’nin bir sistem takımı olmadığını, oyuncu odaklı bir yapıya sahip olduğunu düşününce Heatles’ın şut sokamadığı bir gecede Sixers’ın bir galibiyet alabileceğini düşünmüştüm. Fakat özellikle Wade ve Lebron o kadar konsantre olmuşlar ki, bir an önce bu turu geçip yeni rakiplerini gözlerine kestirmek istiyorlar. Sixers’ın mücadelesine saygı duyarak serinin Piladelphia’da sonlanacağını düşünüyorum.

Orlando-Atlanta: (1-2) Geçen sene Orlando’nun süpürmesinden sonra bu sene de turu geçenin Magic olacağını düşünüyordum. Böyle tahmin etmemim sebebi Orlando’nun inanılmaz bir form düzeyine sahip olması değil, Atlanta’lı oyuncuların vurdumduymaz karakterleriydi. Ancak ilk maçı kaybeden Orlando’nun Howard’ın muhteşem performansına rağmen bu kadar kötü oynayacağını beklemiyordum. Hido dahil takımın dış oyuncularının şut isabetinde %30’ları dahi bulamayan performanslarıyla serinin 1-2 olması bile mucizevi. Tabii Atlanta’nın Howard’a yardım getirmeyip, Magic kısalarına boş alan bırakmamaları da bunda etkendi. Bu arada Stan Van Gundy’nin G.Arenas’a artık süre vermemeye başladığını da ekleyelim. Atlanta’da ise pek bir değişiklik olmadığını, yalnızca ilk maçta çok iyi şut soktuklarını söyleyelim. Howard dışındaki oyuncular kendilerini bulmadıkları sürece Orlando’nun işi çok zor.

New York-Boston: (0-3) Serinin skorunun 3-0 olması sizi yanıltmasın. Sanırım oluşan bu farkı kazanma alışkanlığı ve tecrübeyle açıklayabiliriz. İlk maçı Ray Allen’ın üçlüğüyle kazanmıştı Celtics. 2.maç da çok farklı olmadı ancak Rajon Rondo’nun geri dönüşü açısından çok önemliydi. New York’taki maçta ise 15 sayı 20 asist ve 11 rib’luk triple-double ile onu özleyenlere selamı çaktı genç oyuncu. Rondo bu takım için en önemli oyunculardan biri. Onun bu performansıyla bir umut ışığı doğdu Celticslilere. Knicks ise özellikle Carmelo ile seriye tutunmaya çalıştı ancak özellikle sahip oldukları dar rotasyon ellerini kollarını bağladı. Kuşkusuz serinin Boston’a taşınıp taşınmayacağı merakla bekleniyor.

L.A.Lakers-New Orleans Hornets: (2-1) Bahsettiğim gibi en önemli sürpriz bu eşleşmede yaşandı. D.West’in yokluğunda Lakers’ın Hornets’i süpürmesini bekleyenler hiç de azınlıkta değildi. Fakat ilk maçtan önce Kobe’nin seriyle ilgili yaptığı temkinli açıklama kafalarda soru işaretlerinin oluşmasına sebep olmuştu. Ancak Kobe de dahil hiç kimse Chris Paul’un ilk maçta bu denli olağanüstü bir performans sergileyeceğini tahmin edemezdi. Kendisi çok özel bir oyuncu fakat o maçta Lakers’ın ruhsuz oyununun da yardımıyla insanüstü istatistiklere imza attı ve maçı adeta tek başına aldı. Sonraki 2 maçta ise Lakers’ın biraz silkinmesi yeterli oldu. Öyle ki ilk maçta 109 sayı yiyen takım, kazandığı 2 maçta potasında ort. 82 sayı gördü. Özellikle Gasol’un artık kendine gelmesi şart Lakers adına. Son maçta biraz daha iyiydi. Serinin 4-1 bitmesi olası diye düşünüyorum.

Oklahoma City-Denver: (3-0) İki takım arasında çok büyük farkların olmadığını, yıldızlarının farkıyla Thunder’ın daha avantajlı olduğunu düşünüyordum. İlk 2 maç beni yanıltmadı ve Durant ile Westbrook’un müthiş oyunlarıyla fire vermediler. Ancak dün gece oynanan Denver’daki maç beni şaşırttı. Şalteri indirmek üzereyken J.R. Smith’in gayretleriyle az kalsın maçı uzatmaya götürüyordu Nuggets. Geniş bir rotasyonla mücadele ettiler fakat işte Play-off’larda lider faktörü de ön plana çıktı. Kadro içinde takımı yönetecek, liderlik edecek bir oyuncu da çıkaramadılar. Artık çok şanslarının kalmadığı ortada.

Portland-Dallas: (2-2) İlk turun en zevkli, en çekişmeli serisine eşitlik gelmiş durumda. Dallas’taki 2 maçı özellikle Kidd’in beklenmeyen ekstra şut performansıyla rahat kazandı Mavs. Peja Stojakovic’in de 2. maçta eski günlerden bir demet sunduğunu da hatırlatalım. Serinin 3.maçında Matthews’ın iyi performansıyla kazanan Portland olmuştu.  Blazers bu turun galibi olacaksa eğer, son maçtaki B.Roy’un müthiş geri dönüşü kesinlikle unutulmayacaktır. 3. çeyrekte bir ara 23 sayı geriye düşen Portland’da Roy, takımının moralinin sıfırlandığı dakikalarda tek başına oyuna ortak etti takımını. Roy’un olmadığı bir Blazers’ın şansının düşük olduğunu savunuyordum fakat Roy böyle oynarsa ki Dallas’ın Play-off sabıkasını da göz önünde bulundurursak Portland bir adım öne çıkıyor. Bekleyip göreceğiz.

San Antonio-Memphis: (1-2) İlk turun bir diğer zor eşleşmesi… Ginobili’nin yokluğunda ilk maçı kaybetti Spurs. Ev sahibi avantajı Memphis’te. Belki de ligin en iyi pota altı ikililerinden birine sahip olan Grizzlies, bu bölgede Gasol ve Randolph ile oldukça dominanttı. Memphis’în topa baskıda çok etkili olduğunu fakat dış şut konusunda zaafı olduğu bilinen bir gerçek. Fakat yeni kontrat imzalayan Zach Randolph bile dün gece son saniyelerde 3lük atarak takımına katkı sağladı. Rudy Gay’i ise ilk 3 maçta çok aramadılar. Ancak San Antonio’nun hala söyleyeceği söz olduğunu düşünüyorum. Gay gibi bir lider oyuncunun eksikliğini yaşayabilir Memphis. Kimin kazanacağını tahmin etmek çok zor fakat seri 7 maça uzayacak gibi gözüküyor.

22 Nisan 2011 Cuma

Play-Off Mevsimi- 2.Ligde Nefesler Tutuldu !!



Baharın gelmesiyle -ki daha bir belirtisini göremedik- basketbol liglerinde de play-off mevsimine girdik. Öncelikle kadınlar Euroleague şampiyonu belli oldu. Hemen ardından Unics Kazan güle oynaya Eurocup şampiyonu oldu. Benetton ve Sevilla'yi yanına yaklaştırmadı. Ülkemizde de Kadınlar Ligi play-offları oynandı. Beklenildiği üzere Galatasaray - Fenerbahçe finali yaşadık yine. Ev sahibi avantajını elinde bulunduran takım Galatasaray olsa da Fenerbahçe sezonun genelinde bekleneni veremeyen Horakova'dan aldığı katkıyla üst üste 6.kez şampiyon oldu. Bunun peşine Adriyatik Ligi'nde de final oynandı. İki ekol ülkenin temsilcisi Union Olimpia ( Slovenya) ve Partizan ( Sırbistan ) karşı karşıya geldi. Partizan çekişmeli geçen maçı kazanarak Adriyatik Ligi şampiyonluğuna ulaştı.

NBA play-offlarını zaten buradan da diğer kaynaklardan da rahatlıkla takip ediyorsunuz. Bence şimdilik hiç bir sürpriz yok. Önemli olan bir tur sonraki enteresan eşleşmelerde neler olacağı. 

Beko Basketbol Ligi'ne gelirsek, orada da son 2 haftaya girdik normal sezon için. Fenerbahçe liderliği Galatasaray 2.liği ve Antalya Büyükşehir Belediyesi 8. liği garantiledi. Arada kalan Banvit, Efes Pilsen, Beşiktaş, Karşıyaka ve Olin'in sıralamaları bu 2 haftalık performanslarıyla doğru orantılı olarak bir değişim gösterebilir. Ligde kalma mücadelesinde de Oyak Renault pes etti. Önümüzdeki sene tekrar yükselmenin planlarına giriştiler. Diğer düşecek takımı ise büyük ölçüde son hafta oynanacak Aliağa-Bornova maçı belirleyecek. Aliağa geçtiğimiz hafta içi oynanan maçta Türk Telekom'u zor da olsa yenerek Bornova'nın bir galibiyet önünde yer aldı. Ligin ilk yarısındaki maçı 70-64 kazanan Aliağa şu an kısmen daha avantajlı gözüküyor. Bu hafta da hedefsiz Trabzon'la oynayacakları düşünülürse bir sürpriz galibiyete daha imza atıp ligde kalmayı garantileyebilirler. 

Fazla etrafında dolandım anlatmak istediğim konunun ama şöyle kısa bir özet geçmek istedim. Esas dikkat çekmek istediğim, bildiğim, okuduğum ve gördüğüm kadarıyla size anlatmak istediğim bir play-off serüveni daha var. O da Türkiye Erkekler Basketbol İkinci Ligi. Belki çok ilginizi çeken bir lig olmayabilir ama çekişme, rekabet ve hatta kalite olarak çoğu Avrupa Ligi'nin birinci ligi kıvamında maçlar oynanıyor. Bunu en iyi de Olin Edirne'nin o karakterli ve sarsılmaz sisteminden anlayabilirsiniz. Ya da sezon içinde pek ellerinde olmayan sebeplerle git-geller yaşayan Trabzonspor'un zaman zaman oynadığı kaliteli basketboldan anlayabilirsiniz. 

İlk ayağı İstanbul'da diğer ayağı da Eskişehir'de lig usulü olarak oynanacak dörtlü finallere kalan takımlar: Genç Banvitliler, Hacettepe Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi ve Kepez Belediyesi.  Teker teker takımların buraya nasıl geldiklerini inceleyip size de bilgiler vermeye çalışalım.

Genç Banvitliler: Tahmin edeceğiniz gibi Banvit'in pilot takımı kıvamında 2.ligde yarışan Bandırma temsilcisi A grubunu sadece 3 mağlubiyet alarak lider bitirdi. Play-off ilk turunda Akhisar Belediyesi'ni zor da olsa 2-1'le  geçtikten sonra çeyrek finalde Gaziantep Büyükşehir Belediyesi'yle eşleşen Genç Banvitliler ilk maçı 64-39 ( yazıyla otuz dokuz ) ikinci maçı da 78-70 kazanarak son dörde kalmayı başardı. Kadrosunda Ufuk Gürgen, Marko Kolaric, Erol Can Çinko, İzzet Türkyılmaz gibi oyuncuları barındıran Genç Banvitliler bakalım play-off'ta neler yapacak.

Hacettepe Üniversitesi: Normal sezonu 6 mağlubiyet alarak B Grubu'nda ikinci olarak bitiren Hacettepe Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi maçında yaşananlardan dolayı hem bazı maçlarını seyircisiz oynadı hem de Dearman gibi çok değerli bir yabancılarını birkaç maç kullanamadı. Play-off ilk turunda Pertevniyal'le eşleşmek Hacettepe için ciddi bir test oldu birinci lige çıkma yolunda. Çünkü karşılarında ligin en genç fakat bir o kadarda dinamik, tempolu takımı vardı. İlk maçı Ankara'da rahat kazanmayı başardılar. Fakat ikinci maçta - bende salondaydım- Pertevniyal geriye düşmesine rağmen çok iyi geri geldi ve öne geçti. Maçın sonunda ise Hacettepe tecrübesini ortaya koyarak 65-64 kazanarak çeyrek finale çıktı. Çeyrek finalde karşılarında yine çok güçlü bir ekip vardı; Vestel. İlk maçı bir sayıyla kazanan Hacettepe deplasmanda rakibine mağlup oldu. Sezonun tamam ya da devam maçını kazanan Ankara temsilcisi kendini dörtlü finallere attı. Kadrosunda Önder Külçebaş, Özgür Adıgüzel, Derya Yannier, Kerem Öztoprak, Onur Altınmakas gibi yerlilerin yanında çoğu takımın sahip olamadığı kalitede Dearman ve Kenny Adeleke gibi yabancıları bulunduran Hacettepe'de tek hedef  lige çıkmak.

Selçuk Üniversitesi: Hikayesi en enteresan takım sanırım Selçuk Üniversitesi. Onlar birinci lige fazlasıyla alışık bir takım aslında. Sene başında da bu hedef doğrultusunda bir kadro kurdular. Fakat işler düzgün gitmeyince seri antrenör değişikliklerine başvurdular. Son durakları ise Halil Üner oldu.Sezonu B Grubu'nda 5.sırada bitiren Selçuk Üniversitesi doğal olarak hiçbir seriye saha avantajıyla çıkamadı. İlk turda Uşak Üniversitesi'ni iki maçta rahat geçen Selçuk, çeyrek finalde ise bu sezonun en güçlü takımıyla karşı karşıya geldi. Optimum Ted Ankara Kolejliler bütçesiyle, yabancılarıyla, tecrübeli koçu Hakan Yavuz'la lige çıkmasına neredeyse kesin gözüyle bakılan bir ekipti. Ankara'da oynanan ilk maç müthiş çekişmeli gitti ve Selçuk Üniversitesi buradan altın değerinde bir galibiyet çıkardı. Konya'daki maç ise uzun yıllar unutulmayacak türdendi. Bir ara farkı 19 sayıya kadar çıkartan Optimum Ted bu farkı maç sonuna kadar koruyamadı. Müthiş bir geri dönüş gerçekleştiren Halil Üner'in öğrencileri antrenörlerinin herkesce malum olan " şapkadan tavşan çıkarma" geleneğine yardımcı oldular ve son 4'e kaldılar. Kadrolarındaki oyuncuları soracak olursanız çoğu için bunların 2.ligde ne işi var diyebilirsiniz: Caner Şentürk, Fırat Aydemir, Murat Yolcu, Alican Güney, Cihad Şahin, Azizcan Özdemi ve yabancıları Brian Boddicker.

Kepez Belediye: Şu 3 takımdan çok farklı bakıyorum açıkçası Kepez'e. Bu yüzden onlarla ilgili taraflı yazacağım şimdiden söyliyim. Çünkü diğer takımlar çok ciddi bütçelerle kurulmuş, arkalarında sağlam destekler bulunan, sezon içi yaşanan herhangi bir sıkıntıya rahatlıkla çözümler üretip gerekirse antrenörü gerekirse yabancıyı değiştirebilmiş takımlar. Kepez Belediye'nin onlardan farkı tabir-i caizse veresiye kurulmuş bir takım olmaları. Yani herhangi bir bütçe üzerinden değil, biz takımı kuralım nasılsa idare ederiz mantığıyla kurulmuş bir takım. Bu yüzden sene içinde çok büyük sıkıntılar çektiler, oyuncular aylarca paralarını alamadı. Sahada oturma eylemi yaptılar, antremanları boykot ettiler vs vs vs. Ama koçları Aziz Demir'in müthiş özverisi ve yerli oyuncuların toparlayıcı özelliklerine Marcus Hall gibi müthiş bir skorer eklenince buralara kadar geldiler. Normal sezonu B Grubu'nda üçüncü bitirip Final Gençlik'le eşleştiler. Onları eledikten sonra çeyrek finaldeki rakipleri ise benim takip etmekten çok keyif aldığım ligin bir diğer pilot takımı Genç Telekom'du. İki maçı da zorlanmasına rağmen kazanan Kepez dörtlü finali bekliyor. Açıkçası bende onlarla bekliyorum. Kadrolarına gelirsek eğer , Erhan Yetim, Cihan Amasyalı, Altay Özgürancı, Gürol Karamahmut ve Marcus Hall önemli oyuncuları.

Evet 4 takımı da kendi bilgim ve ilgim dahilinde incelemeye çalıştım. Maçlar 29-30 Nisan-1 Mayıs tarihlerinde Abdi İpekçi, rövanşlarıda 6-7-8 Mayıs tarihlerinde Eskişehir'de olacak. Ben iki ayağı da izleyeceğim. Müthiş keyifli maçlar olacak. Şimdiden renk veriyim. Bir Kepez taraftarı olacağım ve onların lige çıkacağına yürekten inanıyorum. Diğer lige çıkan takım ise benim fikrime göre Selçuk Üniversitesi olacaktır. 

Tüm takımlara başarılar. Gelişmeleri buradan takip edebilirsiniz.

Kevin Love En Çok Gelişme Gösteren Oyuncu!


Minnesota Timberwolves’un genç yıldızı Kevin Love kuşkusuz bu seneye damgasını vuran oyunculardan biriydi. Bu seneki diğer normal sezon ödüllerinde olduğu gibi “En Çok Gelişme Gösteren Oyuncu” ödülünde de sonuç apaçık ortadaydı. 22 yaşındaki Love 20.2 sayı 15.2 ribaunt ortalamalarıyla tamamladı sezonu. Geçen sezonki 14.0 sayı 11.0 ribauntluk ortalamalarını göz önünde bulundurduğumuzda kendini fazlasıyla geliştirdiğini söyleyebiliriz. Tabii 6. adam rolünden sıyrılıp ilk 5’e yerleştiğini ve dakikalarının da arttığını belirtmekte yarar var. Özellikle 15 ribaunt ortalama yapmak gerçekten çok etkileyici fakat bunun dışında bahsedilmesi gereken birçok başarısı vardı Love’un. Onlardan biri 53 maç art arda double-double yaparak yaklaşık 30 yıllık bir rekoru tarihe gömmesiydi. Bir diğer rekor ise Kasım’daki Knicks maçında yaptığı 31 sayı 31 rib ile 1982’de Moses Malone’un 30 sayı 30 ribaunt’undan sonra bu barajı geçmeyi başaran ilk oyuncu olmasıydı.

Rakamlar muhteşem fakat Kevin Love’un yalnızca 17 galibiyet alabilen lig sonuncusu Minnesota takımında forma giydiğini de unutmamak gerekiyor. T-Wolves’un çoğu maçı henüz 2.çeyrekte koptu ve genellikle o noktadan sonra rakip takımlar oyunu rölantide tutup, diğer maçlarda şans bulamayan oyuncularına dakika verdiler. Bu sebepten Love’un istatistiklerinin çok gerçekçi olmadığıyla ilgili haklı görüşler ortaya atılıyor. Eğer başka bir takımda forma giyseydi belki bu rakamlara ulaşamayacaktı. Bu bilinmez fakat ligin sonuncusunda oynuyor olması onun suçu değil ve bu durum onun değerini düşürmüyor. Sonuçta 30 yıllık rekorları kıran bir oyuncudan bahsediyoruz ve T-Wolves da bu 30 yılın en kötü takımı değil. Bu süreçte birçok başarısız takım oldu, rakipleri oyunu rölantide tuttular fakat bu takımların hiçbir oyuncusu bu istatistiklere yaklaşamadı bile. Yeteneğinin üstüne bir şeyler koymasını bilen, çalışkan bir oyuncu kendisi. Açıkçası Kevin Love’un etrafına kurulacak iyi bir takımla göstereceği performansı sabırsızlıkla bekleyenlerdenim.  

21 Nisan 2011 Perşembe

Lamar Odom En İyi Altıncı Adam


Herkesçe beklendiği gibi bu ödülün sahibi Lakers’ın 31 yaşındaki yıldızı Odom oldu. Lakers tarihinde bu ödülü ilk kazanan unvanına kavuşan Lamar Odom, bu sezon kariyer rekoru olan %53 şut yüzdesi ile 14.4 sayı, 8.7 ribaunt ve 3 asist ortalamalarıyla oynadı. Bu ödülü kazanabilmek için en önemli şart, oyuncunun kenardan geldiği maç sayısının ilk 5 çıktığı maç sayısından fazla olması. Odom bu sene Lakers’ta Bynum’ın artık adet haline gelen sakatlıkları sayesinde 35 maçta ilk 5 oynarken, 47 maçta da takımına kenardan katkı yaptı. Daha çok kenardan gelmesine rağmen bana kalırsa Lakers’ın en önemli oyuncularından biri kendisi. Boyuna rağmen çok iyi bir tekniğe sahip olması ve zaman zaman topu hücum alanına onun getirmesi, dışarıdan yüzdeli şut atması, iyi bir ribauntçu olması, bencil olmaması ve takım için her şeyini ortaya koyması onu fazlasıyla özel kılan unsurlar. Fakat bu kadar özel bir oyuncunun yeteri kadar takdir görmediği de ortada. Düşünün ki, 31 yaşındaki Odom henüz All-Star gururunu yaşayamadı.

Ödülün verildiği törende Odom gözyaşlarına hakim olamamış ve “Burada olmasını çok istediğim birkaç kişi vardı” demiş. Odom’un 12 yaşında annesini, 2006 yılında da 6 aylık bebeğini kaybettiğini hatırlatmakta fayda var. Odom’un Kim Kardashian’ın kardeşi Khloe ile evli olması ve evlilik hayatlarıyla ilgili bir reality show’da oynaması onu iyice göz önünde tuttu. Lamar Odom, bu durumun performansını etkileyeceğine dair şüphelere en güzel yanıtı da bu ödülle vermiş oldu sanırım. Kim Kardashian’ın erkek arkadaşı, Nets’de forma giyen Kris Humphries’in de bu sezon performansını oldukça yükseltmiş olduğunu göz önünde bulundurursak, takım yönetimlerinin Kardashian kardeşlerle birer plaket! armağan etmeleri yerinde olacaktır. 

Dwight Howard Yılın En İyi Savunmacısı


NBA’de play-off’lar sürerken normal sezonun en iyileri de ödüllerini almaya devam ediyor. Atlanta’ya karşı ilk 2 maçta olağanüstü istatistiklere imza atan Dwight Howard, “Yılın en iyi savunmacısı” ödülünün sahibi oldu. Üst üste 3.kez bu onura ulaşan süper yıldız, 4 kez bu ödülü kazanmış Dikembe Mutombo ve Ben Wallace’ın hemen ardından geliyor. 26 yaşındaki Howard’ın önümüzdeki birkaç yılda bu oyuncuları rahatlıkla geride bırakacağını söyleyebiliriz. Şüphesiz ki bu sezon yaptıklarıyla ödülü en çok hak eden isim Howard idi. Savunma düzeyi için kıstas alınan ribaunt, blok ve top çalma kategorilerinde çok yüksek bir performansı olduğu ortada. Öyle ki 14.1 ribaunt 2.4 blok ve 1.4 top çalma ortalamalarıyla bitirdi sezonu ve hepsinde üst sıralardaydı. Rakamların etkileyici oluşu çok doğru fakat Howard’ın ne kadar önemli bir savunmacı olduğunu gösteren asıl unsur takımdaki rolü. Orlando’nun ilk 5’inde yer alan oyuncuların hepsi belli bir düzeyde savunma işini kotarıyor fakat hiçbiri sadece savunmasıyla öne çıkmış isimler değil. Yani Howard’ın adeta tek başına Orlando’yu iyi savunma yapan bir ekip haline getirdiğini söyleyebiliriz. Takım için en önemli soru işaretlerinden biri de, play-off’larda rakibin en önemli silahını savunacak oyuncu eksikliğiydi. İşte Howard’ın savunmasının ne kadar yeterli olacağı, zor rakiplere karşı bu zaafın ortaya çıkıp çıkmayacağı da merak konusu.

17 Nisan 2011 Pazar

Bakın Bakın Burada Yıldızlar Yetişiyor !!



Bu yazıyı bir kaynak falan kullanmadan, tamamıyla içten gelerek yazacağım. Blogla dertleşmek gibi de görülebilir aslında. Bugün Pertevniyal-Fenerbahçe genç erkekler maçındaydım. İlk maçı da seyretme şansım olmuştu. O maçı kısaca özetlemem gerekirse ; müthiş keyifli geçen maçı Fenerbahçe Erbil-Kerem ikilisinin üstün oyunuyla 92-84 kazanmıştı. İki takım zaten bu ligin çok üstünde takımlar. Pertevniyal'de oynayan oyuncuların yaklaşık 6-7 tanesi A takımla 2.ligde de mücadele ediyor ve play-off oynamayı başardılar. Fenerbahçe'de ise Erbil Eroğlu, Kerem Hotiç ve Berkay Candan A takımla antremanlara çıkıyorlar, kadroya giriyorlar, çok nadir de olsa forma şansı buluyorlar. Bu bahsettiğim yaklaşık 10 genç zaten kulüplerinin üstüne planlar kurduğu oyuncular. 

İşin özüne gelirsek,iki takımda sezon boyunca başka bir maçı kaybetmedikleri için bu maç final niteliğindeydi. Pertevniyal 9 ve daha üstü farkla kazanırsa şampiyon olacaktı; diğer sonuçlarda Fenerbahçe'yi şampiyonluğa ulaştıracaktı. Günler öncesinden bu maçı bekleyip bütün planlarımı ( bkz.Grup Yorum Konseri ) iptal etmeme de değecek bir maç olacağını düşlüyordum.Salona girip, maçı takip edicek abilerimin yanına oturana kadar da aynı heyecanı taşıyordum. Fakat öğrendim ki, Fenerbahçe Ülker hafta içi ligde Galatasaray'la çok önemli bir maça çıkacağı için bu güne çift idman koymuş ve sakatlıklardan dolayı antreman sıkntısı çektiği için Erbil-Kerem-Berkay üçlüsünü idmanlara çağırmış. Güney'in de yokluğu düşünülürse Fenerbahçe Ülker klasik ilk 5'inden sadece Oğuzhan Turan'la sahaya çıkıp, takımın geri kalanını Yıldız Takım oyuncularından kurması doğaldı. Takımlar salona geldiğinde benim garibime giden olay şöyle gerçekleşti. Erbil-Kerem-Berkay üçlüsü salona gelmiş fakat Spahija izin vermediği için oynamayacaklarmış. Hafta içi forma giymeyecekleri neredeyse garanti olan bu gençlerin, yıllardır beraber ter akıttığı arkadaşlarıyla bir şampiyonluk yaşamasına engel olmak benim spor anlayışıma sığmaz. Elbette Spahija her şeyi düşünmek zorunda. Üçünden biri sakatlanrsa antremanda da sıkıntılar çekilecek vs. ama bu çocuklar salona kadar gelebiliyorsa belirli sürelerle de olsa oynamalılardı.

Maçla ve Pertevniyal'le ilgili de söylenecekler var tabi ki. Öncelikle Pertevniyal takımı sürekli bir arada oynamanın avantajını her fırsatta görüyor. Hücumun sıkıştığı anlarda neler yapmaları gerektiğini çok iyi biliyorlar. Ramazan gibi bu ligin çok üstünde, 2.lig sertliğini yiyen bir pivotları, Burakcan Yıldızlı gibi bence 3 numarada çok daha faydalı olabilecek, atletik, düzgün şut atan, pota altı hücum varyasyonları çok alan bir yıldız adayları, Yiğit Can Vardal gibi benim bu kategorilerde çok nadir gördüğüm atletizmin son noktalarında, gayet soğukkanlı bir oyuncuları var. Bu oyuncuları  değerlendirme konusunda da övgüsü bile bana düşmeyecek kadar usta Tamer Oyguç ve Menderes Gümüşdal gibi iki antrenörleri var. Maçın başından sonuna kadar skor üstünlüğünü hiç bırakmadı Pertevniyal ve maçı da kazanarak İstanbul Şampiyonu oldu. Hepsine gönülden tebrikler. 

Yazıyı bir soruyla bitirmek istiyorum. Türkiye Şampiyonası Trabzon'da gerçekleştirilecek bu sene ve Erbil-Kerem-Berkay üçlüsünün bu kategorideki son seneleri. Şampiyonanın oynanacağı dönemlerde Fenerbahçe Ülker'de play-off mücadelesi içinde olacak. Yönetim bu oyuncuları son altyapı senelerinde Türkiye Şampiyonası'na gönderecek mi göndermeyecek mi ? Bakıp göreceğiz.

2011 Draft’ı Üzerine

Hazır NCAA Finali üzerinden çok geçmemişken, birkaç oyuncu üzerinden draft öngörülerimi aktarmak istiyorum sizlere.  Enes ile ilgili bir şeyler de söyleyeceğim elbette.
Draft New Jersey’de 23 Haziran’da yapılacak diye planlanıyor. Planlanıyor diyorum, çünkü olası bir sezn iptalinin neleri engelleyeceği hala öngörülemez durumda. Tabii ki bu oyunun merkezinde oyuncular var, oyuncusuz hiçbir şey olmaz, fakat bir ertelenme söz konusu olabilir.
Direkt olarak Enes’ten başlayayım. Enes drafta gireceğini zaten açıklamıştı bildiğimiz gibi. Kenctucky Üniversitesinden drafta katılacak oyuncumuz geçen sene Fenerbahçe’den 33.000 doların altında maddi katkı aldığını kanıtlayamamış olduğu için bu sene Kentucky’nin elenmesini bençten izlemekle yetindi. Okuduklarıma göre Enes ile Utah ciddi ciddi ilgileniyor. Hatta o kadar ki, bahsedeyim. İlk turda Jazz’in ilk 15 içerisinde olan iki seçme hakkından ilkinin ilk beş içinde olması bekleniyor. Jazz da büyük ihtimalle bu hakkını Enes’ten yana kullanacak. Cavs veya Raptors da bu konuda ikinci birer aday olabilirler.
O’nun dışında benim Avrupa’daki favori oyuncularım Mirotic ve Vesely de drafta girdikleri takdirde ilk turdan seçileceklerdir büyük ihtimalle.  İkisi de birer sene daha kalıp bir Euroleague Final Four’undan sonra giderseler onlar için daha iyi olacaktır diye düşünüyorum.
Amerika’da da ilk 10’da seçilmeye yakın oyuncular:  Brandon Knight, Kyrie Irving, Kemba Walker, Nolan Smith, Derrick Williams ve Alec Burks. Bu oyuncuların guard özellikli olmaları bir tesadüf değil,  zaten iyi oyuncuların çoğu guard pozisyonunda yoğunlaşmış. Sonuç olarak da diyelim ki bu draft o kadar da çok yıldız çıkaramayacak gibi.

16 Nisan 2011 Cumartesi

Bulls-Pacers Serisine Bakışım ve İstatistikler


Serinin ve Playoffların başlamasına dakikalar kala, ben de düşüncelerimi aktarayım dedim. Bulls sezon içi performansı ile bakıldığında, önceden kötü başlasa da, şampiyon gibi, ya da en azından şampiyonluk beklentileri ile salona ayak basacak. Sezon içindeki maçlarda 3-1’lik Bulls üstünlüğü var. Salonda Rodman da maçı izlemeye gelmiş. Serinin geneline bakacak olursak, ben Pacers’ın ilk iki maçı kaybettikten sonra bir maçı çalabileceğini düşünüyorum, yoksa zaten 4-0 olacaktır. Ama benim tahminim 4-1 biteceği yönünde. Çünkü Bulls’tan herkes bayağı bir emin gözüküyor fakat, uzun zamandır NBA Finallerini görememekteler. Bu yüzden tecrübe eksikleri sorun olabilir. Ayrıca, bu sezon içinde Rose’u MVP yapacak olan Bulls’un birincilik hikayesi, normal sezon ile birlikte bitti. O senaryo çok etkiliydi, o kadar ki şöyle ifade edeyim: Bir takımla ilk sezonunda en çok maç kazanan koç rekoru Suns ile Westphal’a ait 62 maç ile. Tom Thibodeau ve ekibi bunu egale etti, fakat o başka bir hikayeydi. Şimdi ise asıl oyuncuların sahne alma vakti geldi. Tabii ki Pacers sorun yaratmayacaktır, fakat ilerisi için konuşuyorum. 
Diğer yandan ise, Pacers çok dengesiz bir takım, Granger bir maç 5/7 üçlük isabeti ile 28 sayı bulabilir de, 5 top kaybı 2/12 saha içi isabetiyle kenarda da oturabilir. Benzer bir durum da Hibbert ve faul problemi için geçerli. Bir de McRoberts var tabii ki. O da neredeyse her gece highlight reel’ların bir parçası, bazen inanılmaz smaçlar basıyor bazen de kendisini paspas olurken izledik. O kadar bir dengesizlik çökmüş bu takıma. Ayrıca onlar da 5 sezondur playoff görememiş bir takım durumundalar.
Dediklerimi bir de rakamlarla anlatayım. Bulls’un maçıları ve serileri ikinci çeyrekte ve son çeyreğin başında kazanacaklarını düşünüyorum. Çünkü yedek ağırlıklı beş, diğer takımın yedek beşlerine veya as şutörlerine potayı iğne deliğine çeviriyor. Rose, Brewer, Deng, Gibson ve (gururumuz) Ömer beşi, savunmada 48 dakikaya vurulduğunda rakibe sadece 83 sayı şansı tanıyıp 113 sayı atıyorlar. 30 sayılık inanılmaz bir fark var.  Noah’lı Boozer’lı beş ise 120 ofans sayısı ile en iyi hücum beşi.
İndiana’da ise, savunmanın adeta belini kıran bir isim var. Rush. Rush sahada iken, Pacers’ta kim parkeye çıkarsa çıksın takım ortalama 110 sayı yiyor. Ofansif olarak da, konsantre bir Dunleavy, Granger ve Collison’a ihtiyaçları var.

Blake gibi...


Norm MacDonald, ilginç kıyafetleri ve mimikleriyle bildiğim komedyen, bu bölümde Blake Griffin'in kılığına girmek için makyözüne gidiyor. Ve Antrenmana çıkıp üstün (!) bir performans sergiliyor.. İlginizi çekeceğini düşünüyorum. DeAndre Jordan da içinde (lakabı DJ). Daha ilerisini veya arkadaşlıklarını merak edenlere http://www.youtube.com/watch?v=DoN53kD-1BU .Spoiler olduğunu düşünmeyin, fakat tahmin edersiniz ki, burada sonuç hüsran..

15 Nisan 2011 Cuma

Yıldız Erkeklerde Şampiyon Beşiktaş !!



Yıldız Erkekler kategorisinde çekişen 4 takımdan şampiyonluğa ulaşan, Fenerbahçe'yi 73-67 yenen Beşiktaş oldu. Baştan sona çekişmeli geçen maçtan sonra Beşiktaşlı oyuncuların sevinçleri ise görülmeye değerdi. Özellikle  Beşiktaş'ın her maçına giden taraftar Murat'la yapılan kutlamalar ayrı keyifliydi.

Maça geçersek, Fenerbahçe özellikle ribaundlarda çok etkili başladı ve bulduğu kolay sayılarla 10-3 öne geçti. Beşiktaş'ta Berkay'ın erken faul problemine girmesiyle pota altını iyice ele geçiren Fenerbahçe kolay topları ve faulleri sayıya çevirmekte zorlanınca Beşiktaş Doğukan'ın önderliğinde skoru dengeye getirdi. Denge çeyrek sonuna kadar sürdü ve Fenerbahçe'nin 24-23'lük üstünlüğüyle ikinci çeyreğe geçildi.

Bu çeyreğe Berk ve Metecan'ın sayılarıyla başlayan Fenerbahçe skorda üstünlüğünü devam ettirdi ilk dakikalarda. Fakat Beşiktaş Doğukan ve Kartal'ın sayılarıyla 10-0'lık bir seri yakaladı ve son 4 dakikaya 40-35 önde girdi. Mehmet Şanlı'yla skorda tutunan Fenerbahçe öne geçmeyi başaramadı, sportmenlik dışı faulden kaynaklanan faul atışlarınıda isabetli kullanan Beşiktaş ilk devreyi de 41-39 önde kapattı.

İkinci devre için takımlar sahaya geldiğinde Beşiktaşlı oyuncular yerlerinde duramıyorlardı. Bu maçı ne kadar çok istedikleri her hallerinden belli oluyordu.  Fenerbahçe Berk'le sayılar bulurken Beşiktaş önce Kartal sonra da üç pozisyon üst üste Batu'yla üçlükler bularak müthiş bir seri yakaladı ve skor üstünlüğünü ele aldı. Maçı koparma şansını iyi değerlendiremeyen Beşiktaş, Fenerbahçe'nin sayılarına engel olamadı. Son çeyreğe 56-55 Beşiktaş üstünlüğüyle girildi.

Son periyoda yine iyi başlayan Beşiktaş, Metecan'ın tutmakta güçlük çekince farkın 1'e inmesine engel olamadı.  Fenerbahçe Berk ile maça tutunurken Beşiktaş, farkı yavaş yavaş açmaya başladı. Metecan'ın alan savunmasına karşı kullandığı şutlardan isabet bulamayan Fenerbahçe skor bulmakta güçlük çekti. Berk'in üçlüğü farkı tekrar 1'e düşürse de Beşiktaş pota altından bulduğu sayılarla geriye düşmedi. Son 35 saniyeye 70-67 önde giren Beşiktaş, faul hakkını bu pozisyonda kullandı.  Hücumda olan Fener, Mehmet Şanlı ile anlamsız bir hücum kullanınca genç oyuncunun üç sayılık basketi çembere bile değmedi. Kalan süreyi de iyi değerlendiren Beşiktaş karşılaşmadan 72-67 galip ayrıldı.

İstanbul Şampiyonu olan Beşiktaşlı kardeşlerimize gönülden tebriklerimizi yolluyoruz. Maç içinde birbirlerini çok iyi motive ettiler, çok istediler ve sonunda başardılar.

12 Nisan 2011 Salı

Normal Sezon Ödülleri-2


İlk ve en önemlisinden başlamak istiyorum, en prestijlisinden. Tabii ki MVP yani normal sezonun en değerli oyuncusunu belirlemeye. Şu an nereye bakarsanız bakın, tarafsız iki gözün belirlediği iki aday var öncelikle. Biri Derrick Rose, diğeri ise Howard.  Yani baktığımız zaman, ödülü verecek kişiler şunlara bakıyor: İlki Kaan Kural’ın bahsettiği, bir hikayenin başrolü olmak, sürekli anlatılmak, merak edilmek, bu sabah ne yaptı şeklinde. Diğeri de bildiğimiz şeyler, istatistik, gelişim ve liderlik yönü oyuncunun.

Tüm bunlar sorgulanırken Rose’un tüm yaz özverili çalışması, şutunu geliştirmesi, salona ilk girip son çıkması öne çıktı. Bulls’un özellikle ikinci yarıdaki önlenemez yükselişini açıklayan en önemli sebepler olarak ölü sezondaki Rose’un çalışmaları gösterildi.  Bu durum istatistiklerine de yansıdı. Üçlüğünü özellikle, inanılmaz geliştirdi. İlk iki sezonunda 33 üçlük atmış ki, bu rakam şu anda 130’larda, sadece bu sezon için.
Tabii Dwight Howard’ın karikatürize olmuş vücudunun formunu koruması için ne kadar çalışma yaptığını hayal etmek bile zor. O da zaten hem bu ödül için yarışıyor, hem de en iyi savunmacı alanında. Sadece savunma da değil, ofansif olarak da kendini  bayağı geliştirdi bu sene.

Rose’un en önemli avantajı istatistikleri değil, Daha az süre oynayan Kobe’de, veya son iki yılda ödülün sahibi LeBron’un, belki Westbrook’un istatistikleri bile daha parlak gözükebilir. Kaan Kural ile Murathanoğlu da bunu eleştiriyorlar. Bu rakamların mvp kalibresinde olmadığını düşünüyorlar. Fakat asıl konu şu ki, Bulls’un ne kadar sabırlı hücum ettiğini ve sayı olarak daha kısır maçlar çıkardığını düşünürsek, bu istatistikler çok da anlamlı değil. Efficiency istatistikleri Rose’un değerini ortaya koyan asıl değerler bence. Yani Chicago’nun 87 sayı attığı bir gecede, her gece 110-120 sayı atan Nuggets’a göre daha az sayı-asist-ribaund- top çalma vs. olacaktır. Çünkü hücum sayısı daha az temel olarak. Böyle bir maçta da Rose 25 sayı atıp 8 asist yapmış ise (ki bu sayı sezon ortalamaları), takımının sayılarının yarısında direkt veya indirekt olarak etki etmiş demektir.  Ayrıca bunu bazen “Fast don’t lie” dedirten bir şekilde delici bir şekilde yaparsa, kazanıyorken bile gülmüyorsa, iddiasız maçlarda bile son dakikaya kadar kazanma hırsını elinden bırakmmıyorsa ve tüm bunları artık gerçek bir lider olarak yapıyorsa, O oyuncuya MVP ödülünü verirsiniz bence…

Bir de herkesin bildiği bir şey var. Rose bunları neredeyse yarım sezon Boozer’sız veya Noah’sız yaptı. Bazen ikisi birden yoktu. İkisi bu sezon toplamda  57 maç kaçırmışlar. Bu birçok şeyi anlatmaya değer. Hiç NBA.com gibi Rose’un çocukluğuna gidip Illinois’in arka bahçelerinde Rose’un basketbol oynadığı kırık potalara bakmaya gerek yok. O bir numara !

Kusura bakma Howard. Howard’ın dezavantajı, dediğim gibi, aynı zamanda en iyi savunmacı ödülünde de adaylığı olması, ve büyük oranda da kazanacak olması. Eğer ki Rose bir Draft’ın 1 numarası olmasaydı (2008 için öyledir kendisi), belki de bu sene Bulls’un yükselişi bu denli tepelerde görünmeseydi,  belki de O’nu en çok gelişme gösteren oyuncu için aday gösterecektik. Bu bahsettiklerim eksik olduğu için belki de en çok gelişme gösteren oyuncu Kevin Love olacak.

Benim oyum en iyi 6. adamda Odom’a gidecek. Çünkü kendisinin rakamları neredeyse bir ilk beş oyuncusu gibi. 30 maça sakatlıklardan dolayı ilk beş başladı, fakat yedekten geldiğiniz maçların daha çoğunlukta olması bu ödüle aday olmanız için yeterli.

En iyi çaylak ödülünü kime verdiğimi söylememe bile gerek yok sanırım, fakat şunu belirteyim ki, muhalif adaylar olarak Wall, Cousins, Monroe, Fields gibi adayların olması bile mutluluk verici bizler için.
En iyi savunmacı ödülünü Gerald Wallace, Deng ve Tyson Chandler’ın önünde Howard kazanacak diye düşünüyorum önceden de bahsettiğim gibi. Tek bir rakam vereyim, kendisi üst üste 6 senedir bir sezonda 1000 ribaund 100 blok barajını aşıyor !

Normal Sezon Ödülleri-1

Hazır NBA ile ilgili herkes her yazar çizer her blogger bu işe NBA’de ESPN’de Yahoo’da (Mike Fratello hariç, çünkü kendisi eminim Ukrayna milli takımına daha fazla kafa yoruyordur, artık Tv’ye çıkma zamanı da azalacaktır, bildiğiniz gibi milli takımın başına geçti, yazın kendisini izlemek büyük bir keyif olacak) bu işle uğraşırken, ben de size eksiksiz bir rapor çıkarayım dedim.

Öncelikle ilginç olan birkaç noktaya değinmek istiyorum.  Son 40 yılda sezon MVP’si seçilen oyunculardan yalnızca 13’ü bu başarıyı Playoff sonunda yüzük ile taçlandırabilmiş. En son bunu yapan isim ise Tim Duncan (2003). Hem MVP’yi almış, hem de Spurs ile şampiyonluk yaşamayı başarmıştı kendisi. Jordan’ın bunu 90’larda 5 kere tattığını düşünürsek eğer, sezon MVP’si ödülü alan oyuncunun büyük oranda şampiyonluğunu kaybettiğini söyleyebiliriz. Şanssızlık veya tüm sezonda gelen başarının altında ezilmek sebepler olabilir.
 
MVP ödüllendirmesinde 2010’dan beri bizim de payımız var artık ! Sadece Amerikan ve Kanadalı yazar ve tv yayıncıları oylamıyor ! Doğru okuyorsunuz, bizim de hakkımız var. Aynı gazetecilere verilen formatta biz de oy kullanabiliyoruz.

Bireysel ödüllerden öncelikle yılın koçundan bahsetmek lazım. Benim oyun tartışmasız Tom Thibodeau’ya.  Boston’da yetişen koç, savunmasıyla Bulls’un rakiplerine kök söktürmesini sağladı. Rose’un gelişiminde çok da payı olduğunu düşünüyorum. Boozer gibi bir egoyla da başarılı bir şekilde baş ediyor. Fakat benim asıl hoşuma giden, Vinny Del Negro’nun yarı enkazını devralıp, Boston’un kalan son kurşununu attıktan sonra iki üç sene sonra yeniden yapılanmaya gireceği gibi, bunun ilk modelini, Doc Rivers ayak izleriyle , ki kendisi de Illinois’lidir, Bulls ile başardı, ve ilk sezonunda takım şampiyonluğa koşuyor. Sansasyonel Miami’yi geride bırakması bile çok önemli bir olay. Belki son iki maçta bir maç geride oldukları lig birinciliği için yarışta Spurs’ü de geçebilirler. Bunlar sebeplerim Thibodeau’ya ödülü vermek için, fakat ödülün bir parçasını da George Karl’a kesinlikle verirdim, bunun sebeplerine de Playofflarda şahit olacağız diyerek bir iddiada bulunayım. Nuggets Batı’da finale yürüyebilir.

10 Nisan 2011 Pazar

Boston'un son şansı

    İlginç bi şekilde, koç Doc Rivers'ın sezon sonunda Celtics'den ayrılacağı konuşuluyor çeşitli çevrelerde. Söylenene göre bu son Finaller denemesi olacak Rivers'ın Celtics ile. Geçen seneki Finaller tüm Celtics tarafında, Massachusetts'te, belki de tüm Dünya'da, ama en çok da Celtics soyunma odasında deriiiiiiiiiiiin (!) izler bırakmıştır, geçen sene bu yüzden bir ara Rivers bırakma kararı almıştı, fakat sonra son bir deneme kararıyla tüm kadro takımda tutulmuş, Rivers da son bir denemeye sıcak bakmıştı. Bu sene de bırakırsa büyük ihtimalle koçluğa bir süre ara verecektir, iki üç sene sonra oluşabilecek yeni bir temelde yer alabilir kendisi. Aslında bu bahsettiğim size bir şeyleri çağrıştırmış olabilir, çünkü vücut bulmuş hali, Rivers'ın kendi şehrinde, Chicago'da bulunuyor. Tabii ki, Pierce Allen ve KG'nin önlerinde ikişer seneleri daha var oyun olarak, fakat bu seviyede kalmaları da çok zor olacak, bu belli. Kendilerini nasıl iyi sakladıklarını anlamak zor değil. En önemlisi de Garnett sanırım. Çünkü o varsa Celtics kupanın adayı. Argümanın kanıtı için bakınız 2008-2009 sezonu Celtics. Bakalım, göreceğiz. Ben de Celtics için bu sene ümidimi azalttım, hatta son takas hamlelerine de kızdım, fakat durum şu ki, Celtics Pride bence Doğu Finali'nden aşağısını kabul etmez diye düşünüyorum...

NBA'de toplu sözleşmede gelişmeler

    NBA'de gerçekten bir sezon sonraki sezon oynanmayabilir. Billy Hunter, oyuncuların temsilcisi, zaten hep benim gözümde beyaz saçlarıyla ve siyahi haliyle bana Nelson Mandela'yı anımsatmıştır. Fakat toplantılarda tüm önemli insanların arasında David Stern ile çok direkt olarak konuşması, pastadan önemli bir kısmı talep etmesi, bunu sert ve sağlam olarak yapması gerçekten çok önemli bir davranış. Son toplantının sonrasında, mikrofonu alan Stern Hunter'ın yüzüne bile bakamadı doğrusu. Ve kendisinden etkilenmiş olacak ki, Billy Hunter'ın geçmişte NBA'de yaptığı işçi-işveren mücadelelerinden bahsetti, yani resmen adamın CV'sini anlattı. Hunter'ın da bu hareketinin sonucu mesela Rose'da önemli hisler uyandırmış olmalı ki, "Söylediklerine inanamadım" "Şok oldum" " Hunter'ın başından beri bizim arkamızı kollamış olmasına seviniyorum" gibi açıklamalar yapmış kendisi ESPN mikrofonlarına.

NBA'den Haberler


  • Spurs'ün Duncan sakatlandıktan sonra 6 maç üst üste kaybetmesi. Bu yeterince ilginç gelmiyorsa bir de şunu dinleyin: Spurs'ün bu 6-0 serisi organizasyonun defterinde Spurs 97'de Duncan'ı seçmesinden sonra hiç yazılmamış, yaşanmamış bir olay.
  • Omar Casspi'nin Kings'den ayrılmak istemesi. Çaylakken önemli bir gelişme göstermişti İsrailli oyuncu fakat bu sene benchten gelmesinden memnun değil anlaşılacağı gibi. Geçen de "Koç Westphal değişik planlar deniyor takımda, fakat belli ki ben bu planların içinde değilim." diyerek bunu açık etmişti zaten.
  • Pazartesi günü WNBA Draft'ı yapılacak 11 Nisan'da.

Sezonun Artan ve Azalan Değerleri

 

 Aslında bu yazımı iki gün önce yazacaktım ama, araya vizeler girdi, kusuruma bakmayın... Uzun zamandır aklımda sezonun genel bir değerlendirmesini yapmak, konuları parçalayıp değerlendirmek gibi düşüncelerim var zaten. Kendimce, siz de kabul ederseniz, yıl sonu ödüllerini dağıtacağım. Bunlardan önce tabii ki de sezon boyu geçen seneye göre oyuncular arasında hem iyi hem kötü anlamda sivrilenleri değerlendirmek istedim.  

Sezonun '+' değerleri:

  • İlk olarak Aldridge'den başlamak lazım diye düşünüyorum. Oden yok, Roy yok, fakat hiç merak etmeyin ki, Aldridge var. Blazers taraftarlarının büyük üçlüsü ortaya çıkmamış olabilir, fakat Aldridge tek başına bir süper yıldız seviyesine çıkmayı başardı takımı da yukarı çekerek. Allstar olamasa da bu sene, takımının o seviyedeki tek oyuncusuydu. Bu sezon tüm maçlarda ilk beşte çıktı ve 40 dakikada 21.8 sayı 8.7 ribaund ortalamalarıyla oynadı. Hücumda şut atarak bunları yapması ve binde 495 şut isabetiyle oynaması çok önemli artı değerler, şu anda da Wallace ile iyi bir ortaklığa giriştiler gibi. Patty Mills'i de unutmamak lazım.
  • Bir diğeri de, daha çok tahmin edilebilecek bir isim, Kevin Love. Sadece ribaund kralı olmasından dolayı değil, çünkü istatistikleri tam olarak şöyle. Ortalama 35 dakikada 20.2 sayı 15.2 ribaund. Efektif ribaund olarak da, %18 gibi bir rakama sahipti hatırladığıma göre en son. Dennis Rodman ile boşuna karşılaştırılmıyor kendisi.
  • Bu ikisi dışında benim adaylarım, Raymond Felton, Kris Humphries, G. Neal şeklinde gidiyor.
Sezonn '-' değerleri:

  • Bu alanda birçok yazar çizer, yurtdışında ne yazıkki Hido'dan bahsediyordu fakat, ne mutlu ki, kendisi Orlando'da kısa zamanda yine eski günlerine dönme havasına girdi ve bu alandaki rolünü Gilbert Arenas'a bıraktı. Artık sadece aşırı şişkin kontratı, 18 ayda aynı dizden geçirdiği üç operasyonu veya silah olayı konuşulmuyor, hatta 2007'deki performansına ulaşıp ulaşamayacağı değil, fakat onun yarısına ulaşsa bile kafi gelecek bir oyuncu olarak konuşuluyor. Bu sebeple, Washington ile yapılan takas, Lewis ne kadar da kötü olsa, Arenas Lewis'ten daha kötü olduğu için şu anda, Otis'in bu sene yaptığı bir hata olarak kayıtlara geçti Arenas (21 dk 7 sayı ortalamaları var).
  • Arenas bu konuda açık ara yaptığı için diğer adaylardan kısaca bahsedeceğim. İlki Aaron Brooks, geçen senenin en çok gelişme kaydeden oyuncusundan Houston'un bu kadar çabuk vazgeçip Phoenix'e postalaması ilginç doğrusu. John Salmons ve Roy Hibbert da diğer adaylarım.

4 Nisan 2011

Anaheim Kings




Geçen günlerde de haberi bayağı duyulmuştu, Sacramento da olay Vali seviyesine kadar çıkmıştı. Bildiğiniz gibi, organizasyonun hikayesi Cincinnati den Kansas City'e, oradan da Sacramento'ya doğru gelmişti, Royals ve Kings adlarıyla. Muhtemelen de seneye Anaheim'e taşınacaklar, yani çok da uzağa gitmeyecekler. Los Angeles'e 30 km yakında olacaklar. Bundan da en çok Melekler Şehri'nin iki takımı şikayet ediyor, pazar payı meselesinden dolayı. Bana kalırsa California pastası 5 takımı da kaldırır fakat NBA'in dengesini bozar. Yeni ismi ile (aslında buna eskiye dönüş de diyebiliriz) Royals, Anaheim Royals ile Clippers artı Lakers coğrafi olarak çok yakında olacaklar ve aralarındaki maçlarda deplasmana gitmenin yorgunluğunu taşımayacaklar, belki de otobüs ile gidecekler. Tabii ki otobüs ile gitmezler ama yakın olacağı kesin. Sacramento County, California'nın ortalarında, nufusu 400,000 kadar. Anaheim, aslında Orange County diyelim, çünkü oraya bağlı, O.C.'nin nüfusu ise 3 milyon kadar. Önemli bir artış olacak, izleyenler ve franchising adına.
Bunun dışında, anlamadığım bir diğer nokta, da Sacramento'nun ayağa şimdi kalmış olması şehir olarak. Arco Arena'nın eskidiği 2000'lerin ortasından beri belli olmuştu. Yeni bir salon isteyen Kings yönetimi bunun kısa vadede sağlanılamayacağını anlamış olsa gerek ki bu kararı almış olmalılar. Tabii ki durum kesin değil, fakat şu anlık durum böyle. Hazır toplu sözleşme de imzalanmamışken bu konuda spekülasyon yapmak herkesin işine geliyor.
Anaheim de basketbola uzak bir şehir değil, Sacramento kadar olmasa da, birkaç yıllık da olsa bir D-League takımı ağırladılar (06-09 Anaheim Arsenal). NBA'de ise 1967-68'den beri bir takıma ev sahipliği yapmıyorlar. Bununla birlikte bu olayın da NBA çerçevesinde, "ufak şehirden kurtulma operasyonu" olduğunu unutmamak gerekir. Umarım yeni şehirde de güzel bir 2002 Kings-Lakers eşleşmeleri gibi nicelerini görme şansımız olur...

2 Nisan 2011

Dennis Rodman'a Büyük Onur




    Dennis Rodman'ın Detroit Pistons zamanında giydiği 10 numaralı forma emekliye ayrıldı. Ribaund anlamında belki de NBA tarihinin en iyilerinden olduğunu bilmesezseniz de tahmin etmek zor değil, üst üste tam 7 sene ribaund kralı oldu NBA'de 91-98 yılları arasında. Toplam 5 şampiyonluk yaşadı. Şu anda bu formayı Greg Monroe giyiyor, fakat öğrendiğimize göre, en geç sezon sonunda bırakacakmış kendisi. Rodman aslında Detroit'te Bad Boys döneminin son dönemlerine yetişti. Fakat, benim tespitim şu ki, aslında Rodman Pistons'ta Bulls'da oynadığından daha iyi performans verdi. Şöyle ki, ilk sezonunda sadece 5 maç kaçırmıştı, sonraki 5 sezonunda ise maç dahi kaçırmadı. Zaten ilk iki ribaund kralı olduğu yıllar Pistons yıllarıdır ve ayrıca sayı olarak da en verimli yıllarıydı bunlar. Maç kaçırmadığı yılların 5.si ve sonuncusu olan 1991-2 sezonu ise aldığı 18.7 ribaund ortalaması da kariyerinin en iyi rakamı olmuştu. Sonraki yıllarda, gelen medyatiklik, film oyunculuğu (bakınız: Double Team, Van Damme ile birlikte oynadığı film, çocukluğumun en önemli filmlerinden biridir aslında, ilk gördüğümde Rodman'ın kafasını tenis topuna benzetmiştim ), reklam oyunculuklarının kötü sonucuna örnek olarak ancak Baron Davis'i verebilirim ancak. Fakat bu eleştirilere Rodman yanıt olarak da ancak ribaund krallığını üst üste 7 yıla çıkartıp, kariyerinin sonbaharını Bulls'un three-peat'ına denk getirmesiyle cevap verebilirdi. O da bunu yaptı zaten. Kariyerinin olmayan son iki yılından ise hiç bahsetmeyelim zaten. Tebrik ediyoruz Rodman ! Worm Rodman :)

26 Mart 2011

David West'in Son Durumu

Bildiğiniz gibi, Hornets'te David West sakatlandı. Şu anda MRI sonuçlarını bekliyor teknik ekip. O'nun yerine de şu an ilk beşe Carl Landry geçti. Normal sezonun bitmesine iki hafta kaldı aşağı yukarı ve şu an rakım Playoff potasında. Olası bir Playoff'ta Hornets West'in eksikliğini hisseder mi diye biraz kafa patlattım, istatistikler ve yorumları biraz karıştırdım. Gerçi çok fazla düşünmeden bakarsak, 7. sıradan çok büyük bir ihtimalle Lakers ile eşleşirler ve en iyi ihtimalle 4-2 elenirler diyerek konuyu kapatabilirdik ama, yorum yapmak bize düşüyor. 6. sıraya çıkmaları da onları Mavs ile eşleştirebilir muhtemel olarak. West bu seneyi de eklersek iki yıldır %50 ile şut atıyordu ve bu sene de 18.9 sayı, 7.6 ribaund, 2.3 asist ortalamaları yakalamıştı. Hornets hücumda iken, West ile +3.3 etkinlik farkı yaratıyor. Bu sakatlıktan sonra iyi ki Thornton'u Landry ile değiştirdik demeliler bence. Çünkü ancak Landry West'i yedekleyebilirdi. Zaten Landry ile West bir arada oynayamıyordu pek etkili olarak. Dolayısıyla benchten gelen gücün azalmasını eklemeden diyebiliriz ki Landry West'in açığını büyük oranda kapatabilir.

Günün ilginç bilgisi: Duke, Kentucky, UCLA, North Carolina gibi okullar en iyi okullar değil mi ? Fakat son yedi yıldaki 5 sezon MVP (LeBron James, Kobe Bryant, Dirk Nowitzki ve Kevin Garnett) liseden NBA'e direkt olarak gelen oyuncular arasından çıktı. Tabii ki son kuralla liseden direkt olarak NBA'e geçiş yasaklandığı için, artık bu istatistikleri pek göremeyebiliriz.

23 Mart 2011

  • Ömer'i uzun uzun anlatmıştık zaten, dahası için önceki yazılarıma bakabilirsiniz. Fakat şunu tekrar edeyim, Ömer 48 dakikaya oranladığımızda ribaund yüzdelerinde NBA'de en iyi 8. oyuncu olarak gözüküyor, çaylaklar arasında ise birinci. Peki sizce Ömer Tiago Splitter veya Timofey Mozgov'dan daha iyi bir kariyere sahip olacak mı ? Aradığımız soru bu. Aslında nba.com arıyor, eğer destek vermek isterseniz, buyurun:
  • Dünkü maçta Lakers Phoenix'i tam üç uzatmada 139-137 yenmeyi başardı. Melekler şehri 1989'dan beri üç uzatmalı bir maç izleyememişti. Maçta Kobe Bryant coştu diyemem, çıldırdı diye tarif edebilirim. Şimdi yüzdesi %50 dersem etkilemez fakat savunma ve kritik anlarda öne çıktığı için, bu tabiri kullanıyorum (bkz. 2. uzatma sonu Hill'e yaptığı savunma). Ayrıca istatistikler yalan söylemez. 48 dk 42 sayı 12 rib ve 9 asist. Tabii bu galibiyette, hatta, Lakers'ın şu anki 5-0'lık serisi ve hatta Allstar arasından beri süren formunda, en büyük etken olmasını beklediğimiz, bizi haklı çıkaran Ron Artest çok etkili oldu. O da son uzatmada sahneye kritik bir top çalması ve tüm sahayı geçip pozisyonu smaçla bitirmesiyle aklımda kaldı. Gerçekten özel bir andı. İlk uzatmada da Kobe'nin pasında elinden çıkardığı üçlükten sonra bayağı bir şov yaptı, artık gerçekten kendini oyuna vermiş gibi gözüküyor, biz de rap çalışmalarını görmezden geliyoruz böylece. Meraklısına, ilk single'ı "Go Loco"


Artist Ron Artest :)

Aradan bayağı zaman geçti, bilmeyen, unutan, hatırlamak istemeyen Celticler, buyurun bir kez daha dinleyelim Lakers'lı Ron Artest'in Champions şarkısını. Bu şarkı single olarak, ilk kez geçen sene finallerin son maçından sonra piyasaya sürülmüştü, bence gayet de başarılı. Çok da uymuş duruma. Tamamen basketbol ve şampiyon bir takımın emarelerinden bahsediyor Artest. Evet, yanlış duymadınız, NBA 2K11'de zaten var :)

24 Mart 2011 Perşembe

Blake Griffin-Javale Mcgee



Video'nun başında Griffin'le Wall'ın mücadelesinden bahsediyor fakat asıl dikkat çeken nokta, kendi kanaatimce smaç yarışmasında haksızlığa uğramış Javale Mcgee ile Blake Griffin'in "Buralarda en güzel hareketi ben yaparım" temalı kapışmasıydı. Zaten Doğu'nun sondan ikincisi ile Batı'nın sondan üçünsünün maçı normal şartlarda doğal olarak ilgi çekmez. Yani toplam 16 adet smaç ve alley-oop'un yapıldığı maç bir de 2 uzatmaya gidince çokça spekteküler hareket ortaya çıkmış oldu.

NBA TV Top 10 - 23 Mart



Son zamanlarda gördüğüm en iyi NBA Top 10'larından biri. Gerçekten izlenesi...

22 Mart 2011 Salı

Söz Tulga Erdem'de

Kayseri'de yaşanan üzücü olayların ardından Doğa Koleji yardımcı antrenörü Tulga Erdem altyapibasket.com sitesine bir açıklama göndermiş. Biz de hemen yayınlayalım.

Yardımcı antrenörlüğünü yaptığım Bostancı Doğa Koleji ile Bursa Ali Karasu Lisesi arasındaki Kayseri'de gercekleşen Liseler Türkiye şampiyonası final maçında zaman zaman gerginlikler yaşanmasına rağmen kaliteli ve seyir zevki yüksek bir müsabaka izlettirdik.  Maçın bitimine 8 saniye kala haksız olduğuna inandığım şekilde aleyhimize faul çalınması üzerine istemeden gösterdiğim aşırı tepki, bana ve bugüne kadar verdiğim mesajlara yakışmamıştır.

Bu nedenle vermiş olduğum bu aşırı tepkiden dolayı başta maçın baş hakemi Sayın Metin Aksoyak'tan, Kayserili spor severlerden ve Kayseri'de bu organizasyonu sağlayan bütün spor ilgililerinden, basketbol kamoyundan, örnek olmaya çalıştıgımız sevgili öğrencilerimizden ve bize bu imkanı sağlayan eğitim kurumlarımızdan özür dilerim.

NOT:KAYSERİ'DE YAŞANAN İSTENMEYEN OLAYLARDAN DOLAYI YAYINLANAN HABERLERİN HIZLI BİRŞEKİLDE YAYILDIĞI GİBİ BU ÖZÜR MESAJIMINDA AYNI ŞEKİLDE VE AYNI HIZLILIKLA YAYINLANMASINI BÜTÜN KAMUOYUNDAN RİCA EDİYORUM.

BOSTANCI DOĞA KOLEJİ YARDIMCI ANTRENÖRÜ
TULGA ERDEM

Çok üzücü bir olay. Tulga Erdem'i şahsen çok yakın tanımasam da birkaç defa karşılıklı oynamış olduğum eski bir oyuncu. Gerçekten bana her zaman iyi niyetli biri olarak gelmiştir. Bu genç yaşında hem Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nde hem de Doğa Koleji'nde görev alıyor olması onun ne kadar başarılı bir yolda olduğunun ispatı olabilir bizim için. Çünkü buralarda çalışmak için iyi antrenör olmanın yanında iş ahlakı ve kişilikte çok önemlidir. Bu yaşananları ben bir anlık öfke olarak görüyorum. Tulga'nın bu öfkesi belki kendisine çok pahalıya mal olacak ama eminim ki bunun bir benzeri asla yaşanamayacaktır. Baş antrenörünün verdiği tepkiyi de düşünürsek genç bir yardımcı antrenörün bu hatasını telafi etmesi için şans bulmasını umuyorum.

Liseler Şampiyonası'nda da Olay

Yine bir kavga olayıyla karşı karşıyayız. Hacettepe Üniversitesi- Selçuk Üniversitesi maçı sonrası çıkan olaylardan tam bir gün sonra bu sefer Kayseri'de düzenlenen Liseler arası Türkiye Şampiyonası final maçında bir olay yaşandı.


Ali Karasu Lisesi'yle Doğa Koleji'ni karşı karşıya getiren final maçı çok çekişmeli geçerken son 13 saniyeye geride giren Doğa Koleji hücumda topu kaptırınca acil bir faul yaptı. Hakemler bu faülü "centilmenlik dışı" faul olarak nitelendirince ortalık karıştı. Sahanın içine giren Doğa Koleji antrenörü Serkan Ulusoy'u öğrencileri yatıştırırken yardımcı antrenör Tulga Erdem maçın hakemi Metin Aksoyak'a saldırdı. Araya girenler olayın büyümesine engellerken hakemler soyunma odasına gitti. Emniyet güçlerinin olayı kontrol altına almasıyla maça devam edildi. Maçı da Ali Karasu Lisesi 84-80 kazanarak Türkiye Şampiyonu oldu ve ülkemizi Çin'de düzenlenecek olan Dünya Şampiyonası'nda temsil etmeye hak kazandı.

Bir Kavga Hikayesi-2

Hikaye tabi ki burada sona ermedi. Bugün Hacettepe Üniversitesi'nden de açıklamalar ve videolar geldi. Onları da paylaşıp yorumu sizlere bırakacağım.

Hacettepe Üniversitesi Başkanı Turhan Menteş, olaylarla ilgili üzüntüsünü dile getirirken, olaya tek taraflı bakılmaması gerektiğini söyledi. İşte açıklama :


“Sahamızda Pazar günü çıkan olaylar nedeniyle üzgünüz. Gerek maç sırasında gerekse maç sonunda yapılan tüm tahriklere rağmen bu tür bir olayın içerisinde olmamamız gerektiğinin bilincindeyiz.
Selçuk Üniversitesi Spor Kulübü tarafından yapılan açıklamalar kesinlikle tek yanlı ve gerçeği yansıtmaktan uzaktır.
Olaylar maç tamamlandıktan sonra ortaya çıkmıştır. İlk darp olayı da Selçuk Üniversitesi oyuncuları tarafından gerçekleştirilmiş ve bu müessif olaylar meydana gelmiştir. Bu olaylar ilgili kayıtta çok açık olarak görünmektedir. Burada bizi üzen olay birkaç kendini bilmez seyircinin ki bunların içinde Selçuk Üniversitesi taraftarları da vardır olayların bu noktaya tırmanmasına neden olmalarıdır. Bütün bunlar üzücü olaylardır. Ev sahipliğimizde bu olayların yaşanmış olması bizleri zaten üzmüştür. İki taraf yöneticileri ile ilgili bir darp olayı ise yaşanmamıştır. Tam tersi iki taraf yöneticileri olayları ayırmak için yoğun çaba göstermişlerdir. Bu olaylarla ilgili biz kendi tarafımızda gerekli değerlendirmeyi yapacağız ve gerekli önlemleri alacağız.
Olaylarla ilgili değerlendirme zaten Federasyonumuzca da yapılacaktır. Bu olayları sadece tek taraf suçluymuş gibi kamuoyuna yansıtmak bizce olayı farklı boyutlara taşıyarak ikincil kazançlar elde etmeye yöneliktir. Olaylara sadece çıkar sağlamak amacıyla yapılan bu yaklaşımı kınıyoruz. Kamuoyunun evsahibi olarak bu olayların içinde bulunmaktan büyük üzüntü duyduğumuzu bilmesini istiyoruz.”

Bu açıklamalardan sonra da Hacettepe Üniversitesi montajlanmamış yeni görüntüleri sitesinde yayınladı. 
http://www.husk.hacettepe.edu.tr/   Bu sitedeki görüntülere de bakarak kim haklı kim haksız karar verebilirsiniz. Bana sorarsanız kimin haklı olduğunun hiç bir önemi yok. İki üniversite takımımız dakikalarca bitmeyen bir kavgaya tutuşuyorlar. Hangi haklılık nedeni bunu açıklayabilir ki...