height="600" src="http://www.flatcast.com/de/Player.aspx?sid=338122" width="800"> > < /div>

31 Temmuz 2011 Pazar

ENDÜSTRİYEL BEŞİKTAŞ

Sporda endüstrileşmenin müthiş bir ivme kazandığı bu dönemlerde, tüm takımlarımızın popüler deyimle PR çalışmaları yapması olağan karşılanabilir. Çünkü insanların ilgisini çekmek, spora ayrılan bütçelerden daha çok pay almak ve hatta yeni kaynaklar yaratabilmek bu endüstrileşmede ileri taşıyabilir size. Fakat bir de sporun doğası gereği olması gerekenler, belli değerler ve daha çok amatör şubelerde vücut bulan bir “ruh” vardır. Bu ruh , hiç anlamadığımız bir branşta dahi takımımızı destekleme güdüsünü aşılar bize. Önce destek için gidilen bu amatör branşlar, zamanla ilgi alanlarımız bölümünde yer alınca, endüstrileşmenin aslında o kadar da “ruh” kavramıyla hoşlaşmadığını fark


Bu zıtlaşmanın sebebi belki “ruh” tanımında anti kapitalizm’in en başta yer alması temeldir. Fakat sporda endüstrileşme o kadar vahşidir ki ilk öz değerlerinizi sizden çalar. Eğer bu süreçte gerekli tepkiyi koyamazsanız, yani başarılar uğruna özünüzden vazgeçerseniz, kendinizi kapitalizmin kucağına bırakmışsınız demektir. O saatten sonra amatör ruhunuzun başına gelecek bütün olaylar maddiyatla ilgilidir. Şöyle ki ; yendiğinizde kulübünüzün iddaa’dan kaç para kazandığını, bilet hasılatını önemsersiniz. Şampiyonluk sizin için bilmem kaç trilyon gelir kapısı demektir. Bu da daha iyi oyuncular, daha gözde transferler ve kulübünüzün adını daha çok duyurmak demektir.


Nelerden vazgeçersiniz peki bu endüstrileşmek uğruna ? Salt galibiyet düşünen bir zihniyet, o gün kaç altyapı oyuncusu sahada umursar mı? Ya da son saniye basketini kimin attığının ne önemi vardır? Bu sonuç odaklılık, şimdi bize masal gibi gelen Spor Sergi geleneğini, Koraç Kupası’nı kaybettikten sonra ağlayan Aydın Örs-Petar Naumoski ruhunu, ve en önemlisi kendini paraya odaklamış gençlerimizi kaybettirir.
Bu kadar laf kalabalığından sonra şunu özetlemeliyim : Bugün Kobe Bryant eğer Beşiktaş’a gelecekse dünyanın her bir tarafında Beşiktaş ismi anılacaktır. Bu reklamı hiçbir maddi güçle de yapamazsanız, doğru. Peki siz kendinizi Ayşe Cora’nın ailesi ve onu bugünlere getiren antrenörleri yerinde koysanız ya da Murat Kutlu ve Buğrahan Tuncer’in, bu çocukların geleceklerini şekillendirme misyonunu üstlenmiş kulübün en fazla 1 senelik bir tanıtım için, bu kadar zamanın emeğini çöpe atmasını nasıl karşılardınız ?


Kim bilir kimler gelip geçmiştir Galatasaray Kadın Basketbol Takımı’ndan. Ne oyuncular ne yıldızlar. Ama hangimiz Kaptan-ı Derya’yı ( Derya Özyer) unutabiliriz. Ayşe Cora, Beşiktaş’ın Kaptan’ı Derya’sı olmalıydı, olacaktı da. Buğrahan Tuncer, altyapı turnuvalarında neredeyse triple-double seviyesinde istatistikler tutturdu. Bir altyapı oyuncusu daha ne yapabilir ki, yönetiminin gözüne girmek için. Bu kadar mı kolaydır, yılların emeğinden vazgeçmek ?
Şimdi oturup düşünelim. Şayet transferler gerçekleşirse 15 yıl sonra yine konuşacağız Beşiktaş’ın Kobe Bryant transferini. Ama unutmayalım ki Beşiktaş hem kadın hem erkek takımına 15 yıl hizmet verebilecek iki değerini kaybetmiştir.

İki “ruh” daha endüstri karşısında yenik düşmüştür…